Neler oluyor diye bir baktığımızda yine dopdolu bir gündemin içinde buluyoruz kendimizi. ABD Ankara Büyükelçisi’nin yaptığı açıklamalar, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden toplu istifalar, Silivri’deki tutukluların durumu, Yargıtay, Danıştaş ve Askeri Yüksek İdari Mahkemesi’nin kapatılıp sadece Temyiz Mahkemesi’nin kurulması, Avrupa Birliği’ne elli yıldır alınmayışımız, Abdullah Öcalan’ın durumu vs.
Apo’nun Erbil’e götürüldüğü iddiaları dolaştı kamuoyunda. Hiç aklınız alıyor mu? Mümkün olabilir mi? Çok saçma! Deseniz ki, İmralı’da içeride yatan Öcalan’ın dublörü (!) Neyse buna da inanmayın. Çünkü tarih bunun hesabını çok ağır bir şekilde sorar. Cesaret örneği gösterenlerin aslında birer korkak olduklarını unutmayın.
Avrupa birliği kapıları ne kapalı ne de açık. Elli yıldır süren macera çok uzun bir zaman. Bizi almak istemedikleri apaçık belli. Din faktörü büyük bir engel teşkil ediyor. Bizi ne zaman alırlar biliyor musunuz? Topluluk dağılmaya ve parçalanmaya yüz tuttuğu zaman. Yani bizim hiç ihtiyacımız kalmadığı zaman, enkazını kaldırmak için alırlar. Alternatif çözüm açıklamaları her zaman ses getirir.
Kenan Evren döneminde Yunanistan Nato’ya restini çekip ayrılmıştı. Tekrar üyeliğinin kabul edilmesi zor aşamaydı. Çünkü mevcut üyelerden birinin engel koyması yeterliydi. Bunu bile lehimize çeviremedik. Hemen yelkenleri indirdik, dostluk adına tekrar Yunanistan’ın Nato’ya üyeliği konusunda olumlu oy kullandık. Görün AB üyeliğimize başta Yunanistan ve Rum kesiminin ne kadar engel oluşturduğunu.
ABD Ankara Büyükelçisi, Dışişleri Bakanlığına çağrıldı. Yaptığı açıklamalarının içişlerimize karışmak anlamına geldiği hatırlatıldı. Herkesin bildiklerini dile getirmişti ama söyleyen bir büyükelçi olunca durum değişti. İçişlerimize müdahale olarak düşünmüyorum, ancak ABD ve temsilcileri bilmiyorlar mıydı sürecin uzadığını, karar verilemediğini, hukukun işleyişinin nasıl olduğunu? Neden konuşma ihtiyacı duyduklarını kendileri açıklasın. Belli ki, bazı konularda anlaşmazlıklar yaşandı ve limoni durumlar var.
Sayın Başbakan, tutukluluk sürecinin uzun olduğunu, Bir Genel Kurmay Başkanının terör örgütü kurmakla suçlanmasının aklının almadığını belirtiyor. “Bu davanın savcısı benim” dememiş miydi? Ne değişti de bu şekilde açıklamalar yapılıyor? Suçlu sayılıp affedilmeleri önemli değil. Önemli olan gerçekten suçu olmayanların berat ettirilmesi ve kaybolan itibarlarının geri verilmesi gerekir.
Temyiz Mahkemesi kurulacakmış; Olabilir. Bu ülkede farklı Sosyal Güvenlik Kurumları vardı Bağkur, Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar gibi. Bunları SGK çatısı altında topladılar. Bir dağınıklık ortadan kalkmış oldu. İyi çalışanlar, kötü çalışanların görev zararlarını kapattılar. Umarız Danıştay, Yargıtay, Askeri Yüksek İdari Mahkemesi akıllıca sürece dahil olur ve tek kurum olarak birleşirler. Ülkenin hayrına olan şeyleri desteklememek sanırım yanlış olur.
Değişim, cesaretli adımlar atarak olur. Burada kırk yıllık geleneği şahsi çıkarlar uğruna bozmak ve değiştirmek Türk Halkına en büyük ihanettir. İhanetin bedeli ağır olur. Bedel ödemeyi göze alanlar programlarını yeniden gözden geçirip, günübirlik politikalarla değil, sağlam temellere dayanan, ilim ve fennin ışığında kalkınmaya yönelik adımlar atarak kişi başına düşen milli gelirin artırılmasını sağlayacak adımlar atılması dileğiyle. Sevgiyle kalın..