Logo
Dark Light
Bumerang - Yazarkafe
Kaplumbağa Terbiyecisi ve Osman Hamdi Bey
Bu yazı  5.1640 kere görüntülenmiş olup, YAZARın kendi görüşlerini ifade eder...

Hukukçu, devlet memuru, müzeci, arkeolog, ressam, model, kaplumbağa terbiyecisi. Dopdolu geçen roman gibi bir yaşam… 1842-1910. Babası İbrahim Edhem Bey, Osmanlı devletinin batıya eğitim için gönderdiği ilk dört gençten biriydi. Dönüşünde önemli görevlerde bulundu. 1877’de sadrazamlığa yükseldi. Batı kültürleriyle yetişmek bir aile geleneği olmuştu. Bunu Osman Hamdi’de de devam etti. 1860’da orta öğrenimini tamamladı. 1860’da hukuk eğitimi için Paris’e gönderildi. Paris’te 9 yıl kaldı. Boş zamanlarını ünlü ustaların atölyelerinde resim çalışmaları yaparak değerlenirdi. Paris’teki yaşamdan çok etkilendi. İlk iki hanımı Fransız’dı. 22 yaşında bir Fransız bayanla evlendi. 10 yıl sonra ayrıldı. Bu evlilkten iki kızı (Fatma ve Hayriye) oldu.

1873 ‘de Uluslararası Sergi Komiserliği göreviyle Viyana’ya gitti. Burada yine bir Fransız olan 17 yaşındaki Marie ile evlendi. Adını Naile olarak değiştiren ikinci eşinden de üçü kız, dört çocuğu (Melek, Leyla, Edhem ve Nazlı) oldu. 1869’da ülkesine döndü. Bağdat İli Yabancı İşler Müdürlüğü görevine atandığında 27 yaşındaydı. 1871’de İstanbul’a döndü. Protokol Müdür Yardımcılığına getirildi. Sonrasında devlerin üst kademelerinde çeşitli görevlerde bulundu. 1981’de Müze-i Hümayun (Padişahlık müzesi) Müdürlüğüne atandı. Bu sanal bir görevdi.

Ortada bugünkü anlamıyla bir müze yoktu. Bunu Osman Hamdi kuracaktı. İlk Türk müze binası olan bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin temelini 1881 yılında attı. 1891’de hizmete açtı. Açılışın 10 yıl sürmesi sana bana uzun gelebilir. Ancak, iş sadece binayla kalmamıştı. Sergilenecek eserlerin seçimi, tasnifi, yerleştirilmesi başlı başına bir işti. Üstelik bu ilk müzecilik tecrübemizdi. Tecrübelerini gençlere aktarmak amacıyla 1883’de Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi’ni (Güzel Sanatlar Okulu) kurdu. Müze müdürlüğünün yanı sıra bu okulun müdürlüğünü de üstlendi.

Nemrut Dağı’nda (Adıyaman), Lagina Tapınağı’nda (Muğla Yatağan-Turgut) ve Sayda’da (Lübnan) arkeolojik kazılar yaptı. Nemrut’taki tanrı heykellerini ortaya çıkardı. 1987’de Sayda’da yaptığı kazılarda, çeşitli eserlerin yanısıra arkeoloji dünyasının baş yapıtları kabul edilen İskender Lahti’ni de buldu. Geçekte bu İskender’in lahiti değildi. Üzerindeki İskender figürü nedeniyle böyle adlandırıldı.

Resim aşığıydı. Arkasında onlarca tablo bıraktı. Her nedense hemen her tablosunu iki defa yaptı. Ancak bunlar tıpkısının aynısı olmazdı. Ayrıntılarda, ışığı kullanışında farklılıklar bulunurdu. Resimlerinin çoğunda model olarak karısını, kızlarını, oğlunu, yakınlarını, evinde, mahallesinde çalışanları kullandı. Pek çok tablosunda da kendisini çizdi. Silah Tacirleri’nde Kaplumbağa Terbiyecisi’nde olduğu gibi…

Kaplumbağa Terbiyecisi, Osman Hamdi Bey’in 1906 ve 1907 yıllarında iki farklı versiyonda çizdiği tablosudur. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti tarafından çıkartılan gazetenin on yedinci sayısında tablonun adı Kaplumbağalar ve Adam olarak geçer, ancak tabloya daha sonra yaygın olarak bilinen Kaplumbağa Terbiyecisi adı verilmiştir. Tabloda belinde sıkı bir kemerle bağlanmış kırmızı uzun bir giysi giyen sakallı bir adam, mavi çinilerle kaplı eşyasız ve bakımsız bir odada, izleyiciye arkası yarı dönük biçimde dikilmektedir. Başına, etrafına gelişigüzel bir yemeni sarılmış arakiye takmıştır. Adamın ayaklarının dibinde, yerdeki yaprakları yemekte olan kaplumbağalar vardır. Bursa’daki Yeşil Cami’nin üst katındaki odanın duvarlarındaki sıvalar ve çiniler yer yer dökülmüştür. Tablonun tek ışık kaynağı adamın önündeki alçak penceredir.

Ellerini arkasında kavuşturmuş olan adam bir ney tutmaktadır. Sırtında bir nakkare asılıdır ve buna bağlı bir mızrap boynundan aşağıya sarkar. Bazılarına göre adamın sırtında asılı olan şey, eskiden dervişler ve dilenciler tarafından kullanılan, hindistan cevizinden ya da abonozdan yapılma dilenci çanağı olan keşkülüfukaradır. Osman Hamdi Bey’in bu tablosu, özellikle ilham kaynağına dair net bilgilerin olmadığı dönemde, geri kalmış bir toplumu çağdaşlaştırmaya çalışan bir aydının yorgun hâlini anlattığı şeklinde yorumlanmıştır. Kaplumbağaların esin kaynağının, Lale Devri’ndeki Sadabad eğlenceleri sırasında, hava karardıktan sonra sırtlarına mum dikilerek serbest bırakılan kaplumbağalar olduğu öne sürülmüştür. Bu yoruma göre, Sanay-i Nefise, Asar-ı Atika Müzesi, Duyun-u Umumiye gibi birçok kurumu kurmak ve yönetmek görevini üstlenen Osman Hamdi Bey, tabloda kendini terbiyeci, kendi iş yapış biçimine uyum gösteremeyen astlarını ise yemeğe ulaşmaya çalışan kaplumbağalar olarak göstererek, onları hicvetmektedir. Başka yorumlara göre, düşünceli biçimde dikilen adam, sabır gerektiren zor bir iş olan kaplumbağaları terbiye etme işini, elindeki ney ve sırtındaki nakkareyi çalarak başarmayı ummaktadır. Bu yoruma göre de terbiyeci Osman Hamdi Bey’in kendisidir. Terbiyecinin zorlu işi elindeki müzik aletleriyle halletmeye çalışması, Osman Hamdi Bey’in de değişime direnen bir toplumu sanat yoluyla çağdaş seviyeye getirmeye çalıştığını, bu yüzden sanat okulu ve müze açma girişiminde bulunduğunu vurgular.

Terbiyecinin, kaplumbağaları eğitmekte kullanacağı neyi üfleyemeyip arkasında tutması, Osman Hamdi Bey’in neyi üfleme, yani kaplumbağalar ile temsil edilen halkı eğitme kaygısından artık vazgeçtiği, çünkü derviş sabrının bile bir sonu olduğu şeklinde de yorumlanmıştır. Ayrıca tablodaki kablumbağaların ilham kaynağının, Osman Hamdi Bey’in Paris’teyken sokaklarda dolaştıklarını gördüğü, Charles Baudelaire’in Modern Hayatın Ressamı kitabında da bahsi geçen kaplumbağalar olduğu da öne sürülmüştür.

Tablonun ikinci versiyonunun, 2009 yılında Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki bir sergide sergilenmesi sırasında, tablonun ilham kaynağına dair yeni bir iddia öne sürülmüştür. Buna göre Osman Hamdi Bey, Tour du Monde isimli Fransızca bir derginin 1869 tarihli sayılarından birinde gördüğü bir gravürden esinlenerek bu tabloyu çizmiştir. L. Crépon tarafından bir Japon gravüründen esinle çizilmiş olan bu resim, dergide Charmeur de tortues (Kaplumbağa Terbiyecisi) adıyla basılmıştır. Resimde, Osman Hamdi Bey’in tablosundaki terbiyeciye benzer şekilde giyinmiş yaşlı bir terbiyeci, elindeki ufak davulu çalarak bir grup kaplumbağanın bir masanın üzerine çıkmasını sağlamaya çalışmaktadır. Osman Hamdi Bey, 13 Temmuz 1869’da Bağdat’tan babasına gönderdiği mektupta, “bana yollamış olduğunuz Tour du Monde’u okudum” demektedir. Osman Hamdi Bey muhtemelen 1869 yılının ilk cildini okumuştur ve Kaplumbağa Terbiyecisi’ni çizerken bu gravürden etkilenmiş olabilir.

Osman Hamdi Bey’in de herhangi bir tablosunu birden fazla defa çizmiş olması normal görülmektedir. Bir yıl arayla çizilen tabloların genel kompozisyonu oldukça benzerdir. İkinci versiyonda ilkinden farklı olarak beş yerine altı kaplumbağa bulunur. Ayrıca terbiyecinin sağındaki duvarda çerçeveli bir hat ile cam kenarında bir testi durmaktadır. Bu versiyonda ayrıca, resmin Ahmet Muhtar Paşa’ya ithaf edildiğine dair, ressamın el yazısıyla yazılmış bir not da vardır.

Kaplumbağa Terbiyecisi`nin asıl öyküsü şöyle: Osman Hamdi Bey, 1869`da babasına Bağdat`tan yazdığı mektubunda, `Bana yollamış olduğunuz Tour du Monde`u okudum` der. `Devr-i Âlem` veya `Dünya Turu` olarak tercüme edilebilecek bu eser, dönemin en gözde seyahat dergisidir. Ciltte yer alan bir İsviçre diplomatının Japonya üzerine makalesinin ilk sayfasında yer alan gravürde bir `Kaplumbağa Terbiyecisi` resmedilmiştir. Japon L`Crepon adlı bir illüstratör tarafından çizilip yayımlanan resmin yanında ise şu bilgi yer alıyor:  “Kaplumbağa terbiyecisi kendi şarkılarıyla madeni bir davulun ritminden başka bir şey kullanmaz. Öğrencileri ise tek sıra halinde yürür, çeşitli hareketlerde bulunur, sonunda da insan yardımı olmadan, en irileri en küçüklere köprü oluşturarak alçak bir masaya çıkarlar; ardından da kendiliklerinden üç veya dört öbek oluştururlar, sanki birisi bağadan tepsileri üst üste yığmış gibi”.

1869`da yayımlanan Japon gravürü ve 1906`da tamamlanan Kaplumbağa Terbiyecisi`nin ikinci versiyonu sergide yan yana bulunuyor. Osman Hamdi`nin tablosu 2004`te o günkü parayla 5 trilyon lira gibi rekor bir fiyata satılmıştı. Şu anda Pera Müzesi`nde yer alıyor.

Aslında sadece Osmanlı’da değil dünyada kaplumbağa terbiyeciliği gibi bir meslek yoktur. Oysa ki kaplumbağalar sağırdır. Bu durumda sesle yönlendirilmeleri olası değildir. Bu tablolar neyi anlatmak istiyor buna bakmak gerekir. Yatağan ilçesinin Turgut beldesinde Lagina Antik Kenti ve Hekate Tapınağı ile Türkiye’nin ilk arkeologu “Kaplumbağa Terbiyecisi” tablosunun ressamı Osman Hamdi Bey’in, müze ve konservasyon atölyesi olarak kullanılmak üzere restore edilen tarihi evi yer almaktadır. Buralara gidip görmenizi, ziyaret etmenizi tavsiye ederiz. Zira kültür ve tabiat varlıklarımız açısından çok zengin bir medeniyetiz. Hala bakir olan yerlerimiz oldukça fazladır..

1 yorum
  • avatar figen
    08 Ekim 2010
    #1

    tebrik ederim çok gzl bir çalışma olmuş.. osman hamdi bey …. ne diyebilirim ellerinize sağlık ..





        

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren ve imla kuralları ile yazılmamış yorumlar onaylanmamaktadır. Yazı ve yorumlar hiçbir şekilde sitemizin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Bunlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
                

Eser Ürküt   Eser ÜRKÜT   eser@egehaberleri.net

 

12 Mart 2023

Viktorya, Seyşeller — Lider kripto türevleri borsası ve Copy Trade platformu olan Bitget, dünya çapında milyonlarca trader tarafından kullanılan bir... devamını oku

 

Zeren Dağdeviren

 

 

  Zeren DAĞDEVİREN   zeren@egehaberleri.net

 

30 Eylül 2020

Merhaba, 2020 Yazına veda ettiğimiz bu günlerde, sizlerle buluşmanın mutluluğunu yaşıyorum. Her yaz genellikle Ege ve Akdeniz bölgelerindeki Antik şehirleri ve ilgimi çeke... devamını oku

 

Hüseyin Bora Çelik

 

 

  Hüseyin Bora ÇELİK   hboracelik@gmail.com

 

Saadete kutlu yürüyüş (1. Bölüm) Rüyaların tılsımına hepimiz elbet inanırız, iyiye veya kötüye yorarız zaman zaman; Bazen “hayırdır inşallah” diyip birkaç gün etkisinde ka... devamını oku

 

Merve Küçük

 

 

  Merve KÜÇÜK   mrv.kck1323@gmail.com

 

 

Aslıhan Uğur

 

 

  Aslıhan UĞUR   aslihanugur81@hotmail.com

 

Ekrem Örsoğlu

 

 

  Ekrem ÖRSOĞLU   zeus@egehaberleri.net

 

Mahmut Taylan Tüfek

 

 

  Mahmut Taylan TÜFEK   mtaylan.tufek@gmail.com

 

18 Nisan 2018

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ne kadar tanıyoruz bunu bilmeden onun hakkında yapılan konuşmalar doğru değildir. Benc... devamı

Melahat Erten Tekeşin

 

 

  Melahat Erten TEKEŞİN   melahattekesin@gmail.com

 

Süleyman Türkoğlu

 

 

  Süleyman TÜRKOĞLU   suleymanturkoglu333@gmail.com

 

 

Ege Haberleri