Yaralı anneyi kutluyor ve başsağlığı diliyor,
aziz şehidimizden şefaat murad ediyoruz…
“Bir ana düşünün!..
Gencecik.
Karnında taşıdığı çocuğuyla birlikte dokuz ayın hamurunda yoğurulur durur.
İlk tekmeleri ona çok büyük bir haz verir.
Ruhunda sevgi fırtınaları,
sevinç seliyle yüreğine doğru coşkuyla akar.
Rabbinin ona bahşettiği analık içgüdüsüyle okşar elinde olmasa da yavrusunu,
Hayaller kurar; Kız olursa eli kınalı bir gelin,
erkek olursa çakı gibi bir asker olacağını düşlerken de hayırlısını diler her zaman.
Bir ana düşünün!..
Minicik yavrusunu kucağına almış,
gözlerindeki yıldız yıldız sevgilerle ona bakmakta.
İlk emekleyişi,
ilk yürüyüşü,
ilk anne,
baba deyişi,
ilk koşması,
ilk düşmesi.
İlkokula gidişi,
ilk diploması derken ilklerin heyecanıyla cocuğuyla o da büyür sanki yeniden.
Sonra ortaokul liseyi bitiriş.
Daha karnındayken düşlediği gün kapısına gelir dayanır.
Hani o kıvancımız dediğimiz,
yiğidimize kınalar yaktığımız,
git oğul, git ya gazi ol,
ya da şehit dediğimiz o kutlu gün gelir çatar.
Bir ana düşünün!..
Göz yaşını içine akıtarak,
yüreğine gamı,
tasayı yasaklayarak evladıyla gururlanır.
Sayılı gün nedir ki,
evlat vatan senden hizmet beklerken diye oğlunu yüreklendirir.
Düğün yaparak yollar evladını.
Dua eder.
En önemlisi de Rabbine emanet eder onu.
Sonra hasret dolu,
asker kokulu mektuplarının yolları gözlenir.
Göğsü de koltukları da kabarır.
Çünkü asker anasıdır ya!…
Dağları yolları engel saymaz.
Onları mektuplarla sabrederek yıkar bir bir.
Her mektubu oğludur sanki.
Öper öper öper!
Bir ana düşünün!..
İçinde yangını andıran bir sızıyla uykusu bölünür.
Kor düşer yüreğine.
Sıkıntı iki el olur boğazına yapışır ve nefes almasına izin vermez.
Döner durur yatağında.
Rabbine sığınır.
Derken sabah olur!..
Aile efradına anlatır halet-i ruhiyesini.
Saatler geçer ve kapıda beliren bir kaç askerden biricik evladının şehadet haberini alır ve yıkılmaktan öte yanar kavrulur…
Ama bağırıp çağırmadan vakur bir eleme bürünür.
Ağıtlar yakar.
Gözyaşı seline yenik düşer gözleri.
Elindeki evladının resmini öper,
koklar,
yangın dudaklarında ise ateş gülleri açılmış bir halde dayanmaya çalışır.
Kuzusunun körpe bedeni bayrağa sarılı baba ocağına gelince de,
yürekleri mengenede ezercesine acı veren bir o kadar da yücelten şu sözler dökülüverir dudaklarından;
VATAN SAĞOLSUN!..
Bir ana düşünün!..
Diline ve gözlerine isyanı yasaklamış.
BEN ŞEHİT ANASIYIM diye gururunun acısından daha ötede olduğunu haykırır.
Benim balam ölmedi ki der,
ŞEHİTLER ÖLMEZ diye de evlat acısıyla yanan ana yüreğine su serpmeye çalışır.
Suyu ab-ı hayat,
duaları yavrusunun vatan uğruna,
bayrak uğruna,
hürriyet uğruna,
milleti ve inancı uğruna şehit oluşudur.
Bu su asırlardır akan kutlu bir ırmağın suyudur.
Bu su buz gibi zemzem akıtan nurlu cennet pınarının suyudur.
Bir ana düşünün!…
Hem de iyice düşünün ki bugün Avrupalı kadınlarla kıyaslanmaya kalkışılan bu mukaddes anaların değil Avrupalı dünyada bir eşi benzeri yoktur.
İşte bu TÜRK ANASIDIR.
İşte bu ŞEHİT ANASIDIR.
İşte bu şükreden yavrusunu vatana kurban eden TÜRK KADINIDIR!..