Saadete kutlu yürüyüş (1. Bölüm)
Rüyaların tılsımına hepimiz elbet inanırız, iyiye veya kötüye yorarız zaman zaman; Bazen “hayırdır inşallah” diyip birkaç gün etkisinde kaldıktan sonra unutur gideriz.
Peki ben size mezar taşına ve sakladığı mektuplarına işaret eden geçmişten günümüze rüya kanalıyla ulaşan bir kadından bahsetsem ilginizi çeker mi? “Yok artık !” diyenleri duyar gibiyim ama hakikat bu. Yani anlatacaklarım gerçeğin ta kendisi kıymetli dostlar. Bilmediğiniz bir kızın ilgi çeken hikayesine hazır olun o vakit.
Uzun zamandır derin bir uykuya hasret kaldığım günlerden birinde yastığı kendime dost edinmişken ve huzuru iliklerime kadar hissetmişken rüyamda Beşiktaş sahilde ince belli bardağımdaki çayımla güneşi selamlayan çehremle boğazı izliyordum. Şiirin ve hikâyenin dalgaların sesiyle ruhunuza işlediğini düşünün. Ben öyle bir huzuru daha önce tatmamıştım.
Huzurlu bir şekilde iskemlede otururken yan tarafımda şemsiyesiyle ay yüzünü güneşe örten bir dilber oturduğunu ve zeytin gözlerini üstümde hissettiğim vakit anladım ki, içimdeki huzur bakışlarıyla katmerlendi. 19. Yüzyılın son çeyreğinde yaşadığımı gördüğüm rüyamda her şey hayal ettiğim gibiydi. Hani “keşke o günlerde yaşasaydım” dediğiniz zamanlar vardır ya. İşte hayalim gerçek olmuştu ve bitmesin istiyordum.
Bakışlarında mana akan dilberin ismini sordum akabinde “Fatmagül Nihal” dedi. “Nerede oturursun kimlerdensin” dediğimde sarayda çalışan cariyelerden biri olduğunu belirtti. Sevindim buna tabiî ki. İyi terbiye görmüş ve uslübünu bilen bir kızdı. Zira konuştuğumuz vaktin ilerlediğini anlamamıştım ama o her şeyin farkındaydı. Kalkarken “seni rüyanda yine ziyarete geleceğim” dedi ve şaşkın bir ifadeyle “bunu unutmayacağım” diye yineledim.
Adını aklıma ve kalbime mıh gibi kazımıştım. Fatmagül Nihal. Rüyalar benim için mutluluk otobüsünü beklediğim bir durak olacaktı. Ve ben bu durakta beklemeyi uzun zamandır arzu ediyordum. Rutin hayatıma devam ediyor ve membam olacak uykuyu kendime dost biliyordum artık. Huzurla uyumak benim için bir hediye olmuştu artık.
Onu her gün görüyor, saatlerce konuşuyor ve yakından tanıma şansı yakalıyordum zira merak ettiğim bir şey vardı. Gerçekte de böyle birisi var mıydı? Yaşamış mıydı? Kaynakları araştırıyor, dergileri, kitapları makaleleri fersah fersah karıştırıyordum ama bir türlü bulamıyordum. Nerden ay yüzlü kız? Geçmişin neresinde saklandın? Ve sen gerçek olmasını hayal ediyorken hakikatin bana sunduğu bir güzellik miydin?
Rüyalarımdan birinde bana bir mektupla geldi, “bunu benim olmadığım bir vakit oku” dedi. Merakımı cezp etti tabiî ki, ama ne vakit bakacaktım, hiçbir fikrim yoktu. Arzu ettiğim saadetimin hayal de olsa ta kendisi beni bulmuştu. Sorgulamayacaktım tabiî ki, kayıtsız şartsız yüzyıllar öncesinde yaşamış zira aşkı arayışta beni doğru yola iten bir hikâyenin içinde bulmuştum kendimi.
İşte size mutluluğun vücut bulmuş en saf hali. Kimimiz bunu bir surete bağlarız, kimimiz sıcacık bir ele veya omzuna başını güvenle koyan bir hülyaya. Aşkın aziz halini takibe devam edin…
Hikayemiz devam edecek…
Hüseyin Bora Çelik