Teknoloji, Ailemizin Yeni Ferdi; Teknolojinin çocuklarımız üzerindeki etkilerini konuşmadan önce, biz yetişkinlerin teknoloji ile olan ilişkimizi değerlendirerek başlayalım.
Önce minik bir deney yapalım; Cep telefonunuzu 1 saatliğine sesini duyamayacağınız bir yere bırakın. Bu fikir size kendinizi nasıl hissettiriyor? Sizi tedirgin ediyor mu? Kaygı seviyenizi 10 üzerinden değerlendirmenizi istesek kendinize kaç verirsiniz? Peki, tüm gün telefonunuzdan uzak bir gün geçirmenizi istesek nasıl hissedersiniz? Kaygı seviyeniz bir kaç puan arttı mı? Hadi gelin, bunu bir çeşit teknoloji detoksuna çevirelim; kullanılmayacakların listesine bilgisayar ve televizyonu da ekleyelim. Bazılarınız bunun imkânsız olduğunu düşünüyor değil mi? Kaygı seviyeniz 10’a yaklaştı mı?
Biz yetişkinler, çocuklarımızdan bambaşka bir dünyaya doğduk. Bazılarımız radyo dönemi çocuklarıydık, bazılarımız da televizyon. Biz büyüdük, teknoloji gelişmeye devam etti. Tüm teknolojik gelişmeleri takip etsek de kabul edelim ki, biz teknolojiye “göçmen bir nesiliz” yani bilgisayarla, cep telefonu, internet vb. ile sonradan tanıştık. Oysaki çocuklarımız “dijital nesil” olarak isimlendiriliyor.
Hızlı teknolojik gelişmelerin olduğu bir dönemde doğdular. Ayrıca çocuklarımızın beyinleri “plasticity” yani şekillenilebilirlik özelliğine yoğun olarak sahipler. Bu özellik sayesinde, beyinlerindeki nöronlarla oluşan iletişim ağları tüm dünyada olup bitenleri kişiselleştirmelerini sağlıyor. Uyarı veren etkileşimli ortamlar, beyin hücrelerinin çalışmasını ve daha çok iletişim ağı oluşturmasını sağlıyor. Bu nedenle de teknolojinin de, dijital nesil olan çocuklarımızın beyninin şekillenmesinde etken olduğu düşünülüyor.
Olmalı mı, olmamalı mı?
Peki, bu kadar önemli bir etkiye sahip olan teknoloji, çocuklarımız için yararlı mı yoksa zararlı mıdır? Bu soru, pek çoğunuzun aklında dolaşıyor; biliyoruz. Teknolojik gelişmelerin karşısında durmak, çocuğunuzu bu gelişmelerin dışında tutmaya çalışmak; son sürat gelen bir aracı sadece karşısında durarak durdurmaya çalışmaktan farksızdır. Kazananın kim olacağını siz de tahmin edersiniz. Teknoloji, tek başına değerlendirildiğinde nötrdür; nasıl kullanıldığına bağlı olarak yaratacağı etki değişir. Bahçeşehir Koleji olarak, bizim de misyon edindiğimiz gibi çocuklarımızı bilinçli teknoloji kullanıcısı olarak yetiştirmemiz en önemli noktadır. Teknolojiye bağımlı, teknoloji tarafından yönetilen çocuklar değil; teknolojiyi kendine hizmet etmesi için kullanabilen çocuklar yetiştirmek hedef olmalıdır.
Çocuklarımızın bilinçli teknoloji kullanıcıları olmaları için biz yetişkinlerin dikkat etmemiz gereken bazı önemli noktalar vardır. Günümüz dijital nesli, her ne kadar sahip olduğu bilgi birikimi açısından kendinden önceki nesillerden çok daha fazlasına sahip olsa da dürtü kontrolü konusunda kendisinden öncekilerden çok da farklı değiller. Bunun yanı sıra, hiçbir neslin sahip olmadığı kadar seçenek fazlalığına maruz kalıyorlar ki, bu durum onların irade gücünü zorluyor. Yetişkinler olarak bizlere, onları doğru yönlendirmek konusunda çok önemli bir rol düşüyor. Aşırı teknoloji kullanımını önlemek amacıyla ev ortamında kurallar ve sınırların belirlenmesi önemli ancak tek başına yeterli değildir. Bir şeyi engellemeye çalıştığınızda dikkati tam da o noktaya çekersiniz.
Teknoloji için de aynısı geçerlidir. “Oynayamazsın”, “ Sadece yarım saat oynayabilirsin” gibi cümleler çocuğun tüm dikkatini tam da uzaklaştırmaya çalıştığınız noktaya çekecektir. Asıl odaklanmamız gereken sorular ise şunlardır;
Teknolojinin çocuğumun hayatındaki önemi ve yeri nedir?
Teknolojinin yerine daha dikkat çekici ne sağlayabilirim?
Teknolojinin gücü adına güç bende artık; Günümüz çocukları ve gençleri için teknoloji bilgi ve eğlence kaynağı olduğu kadar sosyal ihtiyaçların da giderildiği bir ortamı ifade ediyor ve hayatlarında önemli bir yer tutuyor. Bu nedenle teknolojinin bağımlılık seviyesinde aşırı kullanımını, sadece teknolojinin gelişmesine bağlamak soruna yüzeysel olarak yaklaşmak olur. Sadece ses ve görüntüden oluşan sanal dünya nasıl oluyor da 5 duyumuza hitap eden 3 boyutlu dünyadan daha güçlü ve popüler hale geliyor? Peki, neden çocuklarımız 3 boyutlu gerçek dünyada koşup oynamak yerine sanal dünyayı tercih ediyorlar?
Gençler, arkadaşları ile bir araya gelip sosyalleşmek yerine neden sanal kimlikler yaratmaya ihtiyaç duyuyorlar? Çünkü gerçek hayat istek ve arzularını kontrol etmelerini gerektiriyor. Oysa ki, sanal dünyada yaratılan “e-kişilik” kişinin toplum içinde sosyalleşerek kontrol etmeyi öğrendiği öfke (agresyon), narsizm, cinsellik gibi unsurları kontrol etmesini gerektirmiyor. Bu da internet ortamının anonim olmasından, sağladığı görünmezlikten, hiyerarşi ve kontrol mekanizmasının zayıf olmasından kaynaklanıyor. Teknolojinin sunduğu bu sanal gerçekliğin çocuklarımızı nasıl etkilediğini bir kaç araştırma ile sizlere örnekleyelim.
Bilgisayarda ya da internette çocuklarımızın izledikleri ve oynadıkları oyunların sanal olduğunu hepimiz biliyoruz. Peki, fiziksel olarak gerçekten yapılmayan ancak zihinsel olarak gerçekleştirilen bir faaliyet çocuğunuzun zihnini ne kadar etkileyebilir? Bu konuda yapılan ilginç bir deneyi sizlerle paylaşalım. Piyano çalmayı bilmeyen 3 grupla bir deney gerçekleştiriliyor. İlk grup, 5 gün boyunca sadece piyanoya sadece baktı. İkinci grup, 5 gün boyunca beş parmak çalışmaları yaptı. Son grup ise 5 gün boyunca piyanoyu çaldıklarını düşünecek, hayal ettiler.
Deney sonunda katılımcıların beyin görüntüleri incelendi. Birinci grubun beyin hücrelerinde bu süreçte herhangi bir hareketlenme görülmedi. İkinci grupta ise beyin hücrelerinde çok hızlı değişiklikler meydana geldiği gözlemlendi. İlginç olan şu ki, üçüncü grubun beyin hücreleri de en az ikinci grup kadar değişmişti. Bu değişim kaslar hareket ettirilmeden, hareket bizzat tecrübe edilmeden gerçekleşti.
Oynadıkları bilgisayar oyunları konusunda seçici davranılmayan çocukların, agresif ve zarar verici pek çok davranışı gerçek hayata taşımaları da bunun bir sonucu olarak değerlendirilebilir mi? Ayrıca çocuğun dış dünyadan gelecek zararlarla ilgili abartılı bir algısının olması da bu tür oyunlar da dış dünyanın vahşi ve korkunç bir yer olarak gösterilmesinden de kaynaklanabiliyor. Yani, hem şiddet eğiliminde artış yaratıyor hem de dışarıdan gelebilecek tehlikelerle ilgili çocuğun algısını bozuyorlar.
Cep telefonları da bağımlılık yaratan diğer ekranlar kadar etkilidir. Ergenlik dönemindeki pek çok çocuğun en yaygın kullandıkları iletişim yolunun mesajlaşmak olduğunu siz de gözlemliyorsunuzdur. Yurt dışında yapılan bir araştırma gösteriyor ki cep telefonu yanında açık uyuma oranı 12-13 yaş çocuklarında %78, 14-17 yaş çocuklarında %86, 18-29 yaşta ise bu oran %90’dır.
Çocuklar, okul dışında da arkadaşları ile sosyal iletişimlerini mesajlaşarak sürdürmek zorunda hissediyorlar çünkü kendilerine gelen mesajı hemen yanıtlamazlarsa ait olduklarını düşündükleri sosyal grubun dışında kalacaklarını düşünüyorlar. Michigan State Üniversitesi’nde 1400 öğrenci üzerinde yapılan araştırmaya göre otuz yıl içerisinde empati becerisinde düşüş olduğu ve bu düşüşün son 10 yılda iyice hızlandığı ortaya çıkıyor. Bu değişimde en çok neyin etkili olduğunu düşünüyorsunuz?
Devamını bekleyin…
Hüseyin Bora Çelik, Tarih Öğretmeni
11 Mart 2018
#1
Gerçekten sonuna kadar size katıldığım ve büyük bir ilgiyle okuduğum bu yazınızı çok beğendim..Teknoloji günümüzün vazgeçilmezi oldu artık ama ben yinede eskiyi özleyenlerdenim sanırım…Daha mı güzeldik ne eskiden…Merakla bekliycem diğer yazılarınızı…