Fethiye ve çevresini dolaşıp, tanımaya çalışırken, Paspatur Bölgesi çok ilgimi çekti. Orayı tanıtan bir yazı kaleme almaya karar verdim. Yaptığım araştırmalar sonuncunda, değerli Fethiyeli yazar Işık Taban ile tanıştım. Buluştuğumuzda Fethiye ile ilgili kitapları olduğunu söyledi. Kitaplarını alıp, okumaya başladığımda, aradığım bilgilerin hepsini buldum. Ve kendisinden rica ederek, Paspatur’la ilgili yazdıklarını, yazıma koymak istediğimi söyledim. Beni kırmadılar ve kabul ettiler.
Bölgeyi bilen, orada doğup büyüyen, yazılar yazan bir kişiden öğrenmek, her zaman en doğrusu, en iyisidir diye düşünürüm ve yazarın “Bavulunda sevda taşıyanlar” adlı kitabından alıntı yaptım.
“Fethiye’nin Alameti Farikası olmuş Paspatur ve o ulu kavağın gölgesinde Abbas’ın dolapta kavurup, dibekte dövülen ve külde, bakır cezvede pişirilen kahvesinin lezzeti unutulabilir mi? Neden bu lezzetleri o mekanlarla birlikte yaşatmayı düşünmedik. Sadece Paspatur’un suyundan içen mutlaka geri döner” Şeklindeki yavan bir şakayı devam ettirmeyi yeterli saydık.
“Oysa Paspatur’un suyu hiçbir zaman içilmedi. O küçük gölet sadece buzdolabının insan yaşamına girmediği günlerde doğal soğutucu görevi görüyordu. Su testileri, karpuzlar üstüne sahiplerinin ismi kazılarak Paspatur’un serin sularına bırakılır, akşam saatlerinde eve giderken alınırdı. Yani Paspatur ve Abbas’ın kahvesi Fethiye’nin bir buluşma ve sohbet mekanıydı” diyerek, yazısının bu bölümünü noktalamıştı.
Işık Taban size teşekkür ederim.
Sevim Batkan’ın anıları; Paspatur Merdivenler
Benim öyküm ise, Paspatur’da yıllardır yaşayan, bugün 85 yaşında olan Sevim Batkan ile ilgili…
Paspatur Merdivenleri ana caddeden tepelere doğru uzanan biri bakımlı, diğeri bakımsız, parke taşları ile döşenmiş, geniş basamaklarla çıkılan, sağlı sollu genellikle eski evlerle çevrilmiş bir yerleşim yerinin merdivenleridir. Arkadaşım Nimet Özdenizmen’in evi de iki merdivenin arasında Kuş Yuvası adını verdiği, manzarası harika bir yerde konumlanmıştır. Ağabeyi Nuri Öztürk, eşi Mediha hanım ve öykümün kahramanı Sevim hanım, uzun yıllardır aynı yerde oturuyorlarmış. Bir pazar günü onların evine kahvaltıya gittiğimde Sevim hanım ile tanıştım. Merdivenleri ağır ağır çıkarken, karşı karşıya geldik.
Yanına gidip kendimi tanıttığımda, yüzünde hafif bir gülümseme hissettim. Sanki beni bir yerlerden tanıyormuş gibi gözlerime baktı. Sevim hanımın öyküsünü çok merak etmiştim. Rahatsızlığı nedeniyle, hafızasıyla ilgili unutkanlıklar yaşadığını, bazen hırçın, bazen neşeli ikilemler arasında kaldığını öğrenmiştim.
Kendisinden rica ettim ve beni kırmadı. Öyküsünü anlatmaya başladı. Bundan 85 yıl önce, günlerden bir gün, Rodos’ta, bahçesinde özenle yetiştirilmiş çiçeklerin arasında sevgi dolu bir evde, Ayşe hanımın ördüğü dantel perdeleri, esen hafif bir rüzgarın etkisiyle pencerelerden dışarı uçuşurken evde bir telaş başlamıştı. Ayşe hanım özlemle beklediği bebeğine kavuştuğunda neredeyse akşam olacaktı. Bebeğini kucağına verdiklerinde, onu sevgiyle kokladı, öptü. Ve ben bu sevimli bebeğe “SEVİM” adını uygun gördüm dedi.
Aradan bir iki yıl geçmişti. Ayşe hanım Selanik’te yaşayan annesinin özlemi ve ısrarıyla yanına gitmeye karar veriyor. Sevim bebek Rodos’la tanışmadan, doğduğu adaya veda ediyordu. Kendisine “Rodos’a daha sonra gittiniz mi” diye sorduğumda, “Gitmek kısmet olmadı” diye yanıtladı. Yeni bir ülke, yeni bir ev. Orada da birkaç yıl kalıp, 80 yıl önce, Fethiye’ye göç etme kararı alıyorlar. Selanik’li anneanne çalışmayı seven, becerikli, neşeli bir kadın.
Fethiye’ye yerleşir yerleşmez, ufak bir lokanta açıyor. Yaptığı yemekler nefis. Ünü yayılmaya başlıyor. Bu arada Sevim hanım büyümüş, okula gitmeye başlamış. Her gün öğleden sonraları anneannesine yardıma gidiyormuş. Günlerden bir gün lokantaya Çineli Fikret Bey geliyor, Tanışıyorlar ve bir süre sonra evleniyorlar.
Fethiye’ye büyük hasar veren 1957 depreminden önce, Göcek’e karar veriyorlar. Altı, yedi yıl orada kaldıktan sonra, Kaş’a yerleşiyorlar. Orada 20 yıl yaşıyorlar. Sevim hanımın yaşamı devamlı taşınmalar, yeni yerlerde yaşamakla geçiyor. Bir gün Fikret beyle konuşup Fethiye’ye dönmeye karar veriyorlar. Paspatur’da bir ev yaptırıyorlar.
Fikret Bey 2001 yılında vefat ediyor. Yıllar geçerken Sevim hanımın anneannesi Fethiye merkezdeki lokantasını kapatıyor. Berna ve Erol Simavi’nin “Domuz Adası” olarak bilinen adalarında 5 yıla yakın aşçılık yapıyor ve mesleğini orada noktalıyor. Bir süre sonrada vefat ediyor.
İşte Sevim hanımın Rodos’ta başlayan ve Fethiye’ye ulaşan öyküsü. Şimdilerde unuttuğu birçok anısıyla dolu evinde. Kimi gün hüzünlü, kimi gün neşe dolu günleri sürüp gidiyor. Rahatsızlığı nedeniyle bazen etrafına kızıp, kırılsa da bazı günler hiç üşenmeden, yorulmadan Paspatur Merdivenlerini inip çıkıyor. Yaşantısı ile ilgili kim bilir ne kadar ilginç olaylara tanık olmuştur.
Ne yazık ki, hatırlamadığını söyleyip, bir anda konuşmasına son verdi. Onu yormanın, zorlamanın doğru olmayacağını düşünerek, ben de konuşmamızı bitirdim. Belli yaşlara gelmeden, hastalanmadan, gelecek nesillere yaşanan gerçek olayları anlatıp yazmalıyız. Özellikle fotoğraflar, tarihler ve benzeri çeşitli bilgiler, hem ailemize, hem de ilgi duyan kişilere tanık olacak önemli olaylar, bize doğruları gösterir ve öğretir.
Sevim Batkan’a teşekkür ediyorum. Yaşanan uzun bir ömrü, huzurla devam etmesini dilerim.
Her gününüz dünden daha iyi olsun… Sevgilerimle, Zeren Dağdeviren