Radyo ve Televizyon geçmişten günümüze sosyal yapıdan tutun, dünya görüşümüzü, inançlarımızı ve ekonomik yapımızı bütün kanallarıyla etkileyen bir realite haline gelmiştir. Bu realiteyi şekillendirirken tarihsel süreci yadsımayıp “Toplum Mühendisi” yakıştırmamı da belirtmeden geçemeyeceğim. Medya eğitim düzeyi üstün toplumları etkilemekle beraber toplum kanadı her yönüyle zayıf milletleri etkileyen; okumadığı, okumadığı için anlamadığı, anlamadığı içinde ne yazık ki, milletlerin dağılmasında sınırları zorlayan bir güce sahip (size tanıdık geldi mi?).
Peki bu sınırları zorlayan Medya’nın gücünü lehimize çevirip gerçek anlamda nasıl gözümüz kulağımız haline getirebiliriz? Kandırılmaktan! Kurtulabiliriz? Cevabını aslında hepimiz çok çok iyi biliyor, zira yeterince tatbik etmiyoruz.
Okumuyoruz sevgili dostlar birbiriyle çelişen hikayelerin, yalanların, Nasreddin Hoca masallarına tema olacak hallerimizin içinde boğulup kalıyoruz. İşin içine 21. Yüzyılda internet de girdi ki, daha içinden çıkılmaz bir hal aldı. Bu hakikatlere bir eğitimci olarak tedaviyi, okumakta okuduğuna direk inanmayıp araştırmakta, size sunulan her şeye tanrının bir buyruğuymuş gibi yerine getirmeyip farklı kaynaklardan da aramakta bulduğumu bilmenizi istiyorum (bakın o zaman çakralar nasıl açılıyor güzel beyinlerde). Mevla’nın size sunduğu iradeyi sınırları zorlayarak kullandığımız takdirde örümcek ağından en ivedi şekilde kurtulacağımızı da bilmenizi isterim.
Yukarıdaki sözlerime binaen son olarak kitapların nazarımda diplomayla eşdeğer olduğu dünyada, kendini yetiştirmeyi görev bilmiş, Radyo ve Televizyon tahsili gören gencimiz Asil Efe’den bu işin sırlarını ve sınırlarını da öğrenmeyi de görev bildim. Gelin bir de işin mutfağındaki uzmanından duyalım:
Radyo ve Televizyon hayatımızın önemli mihenk taşlarından birisi olup Türkiye Cumhuriyetinde; Radyo yayını, ilk kez 6 Mayıs 1927’de herkes de olmadığı için Postane kapılarının üzerine yerleştirilen hoparlör yardımıyla yayın hayatına başlamıştır. Türkiye’de Televizyonla ilk buluşmamız ise 1 Mayıs 1964’tür. TRT yasasının yürürlüğe girmesiyle gerçek anlamda hayatımıza girmiş ve toplumu şekillendirmede önemli bir adım atmıştır. Radyoda olduğu kadar Televizyon ilk etapta Türkiye’de hem fiyatı hem de tedariki itibarıyla mümkünü çok fazla olmamış ve tabir uygunsa her mahallede 1 veya 2 evde varsa konu komşu o akşam oraya toplanmıştır. Bu suretle Komşuluk bağlarına da etkisi büyük olmuştur.
Teknoloji’nin etkisiyle de zamanla Radyo ve Televizyona olan merakım arttı ve tahsilimi bu yönde gerçekleştirmeye karar verdim. Ben Radyo ve Televizyon 2. sınıf öğrencisi olarak bu kanatta başarılı olmak için ilk etapta bir hedefimizin olmasıyla beraber araştıran, okuyan, okuduğunu anlayıp en kısa sürede hayata entegre edebilen bir karaktere sahip olmamız gerektiğini gördüm. Ailemin ve arkadaşlarımın da desteğiyle tahsil gördüğüm hayat felsefeme (yaşam şeklim haline geldi branşım) sıkı sıkı tutunmayı görev bildim.
Bu suretle dostlarıma önerim Radyo ve Televizyon kanadında ses ve görsel estetik vazgeçilmez etmenlerden olup kendimizi çok çok iyi yetiştirmemiz lazım. Madem toplumun yönlenmesinde etkiliyiz ve kimlik yansımasında bir rolümüz var, bunu başta milletimize ve dünyaya objektif bir şekilde yansıtmamızda yarar olduğunu düşünüyorum.
İster oyuncu olun, ister haber spikeri veya radyo programcısı çizginizden asla ödün vermemeye çalışın. Tarih başarılı insanlar kadar çizgisini en ufak zorlukta bile değiştirmeye behis görmeyen meslektaşlarımızla da dolu ne yazık ki.
Bu süreç içinde Üniversite sınavlarına hazırlanan dostlarıma da bu bölümü düşünün derim. Öğretmenlerimiz toplumu yetiştirmekte nasıl etkililerse Radyo ve Televizyon cephesinde de toplumu olumlu yönde ilerletebilecek neferlere ihtiyacımız olduğunu belirtiyor, sizi aynı saflarda beklediğimi bilmenizi istiyor. Huzurlu ve sağlıklı günler diliyorum.
“Objektif bir medya demek; temiz ve gelişen bir gelecek demektir” (Asil Efe)
Hüseyin Bora Çelik, Tarih Öğretmeni