Bu gün hava kapalı ve yağmurlu, sabah saat 04;23te kalktım. Tam olarak 45 dakika süren traş faslından sonra banyoyu temizledim. Daha sonra her sabah yaptığım gibi günlük mesaj faslından sonra okunan ezan sesi ile beraber yazım da bitmişti. O yazımı insanlarla paylaştıktan sonra sabah namazımı eda edip kalktığımda hava daha yeni yeni aydınlanmaya başlıyordu.
Aslında yağmuru ve de puslu havayı çok severim, fakat bu gün içimi bir sıkıntı kaplamıştı. Pencerenin kenarına gidip yağmurun yağışını seyrediyordum ki, aklıma rahmetli eşim Zehra Süeda geldi. Yine böyle bir havada tesadüfe bakın ki, o gün de pazardı. Pazar günlerini oldum olası sevmem zaten. Nedenini bilmem, halbuki pazar günü en çok sevilen günlerden olduğunu bilmeme rağmen ben çocukluğumdan beri hiç sevmedim.
Neyse konuyu dağıtmadan Ankara’ya gidecektim. Bostancı tren istasyonundan bilet almak için evden çıkıp istasyona gittim. Bileti aldım, gelirken Bostancı’da zaman zaman gittiğim arkadaşımın kahvesine uğradım. Bir çay içip biraz oyun oynayan arkadaşları seyrettikten sonra eve doğru gitmek için arkadaşlara; Allasmaladık, Ankara’dan bir istekleri olup olmadığını sorduktan sonra kahveden çıkarak eve geldim.
Zili çaldım açan olmadı. Sonra orasını hatırlamıyorum. Kendi anahtarımla mı açtım, neyse içeri girdim. İçeri girer girmez içimi bu günkü gibi bir sıkıntı kapladı. Sıkıntının etkisiyle odalara bakarken bir anda şok oldum. Rahmetli eşim oğlumuzun odasında benim ruhsatlı silahımla intihar etmişti. Silahı evde bıraktığım zaman şarjörü silahtan çıkartıp mermileri de şarjörden çıkarıp öyle bırakırım ki, herhangi bir kaza falan olmasın diye. O anda ne yaptığımı hatırlamıyorum bir anda arkadaşlar ve de komşuları evin içerisinde gördüm.
Ertesi gün cenazesi Bostancı’da oturduğumuz evin karşısındaki camiden ikindi namazına müteakip Erenköy Kabristanına defnettik. Her gece dualar edildi. Allah razı olsun dost ve arkadaşlardan duaları da Kuranı Kerimi de her gece kendileri okudular. Bu arada cuma sabahları arkadaşlarla İstanbul’un camilerinden birine gidip namazımızı kıldıktan sonra biraz sohbet edip kahvaltımızı yapar oradan herkes işinin başına giderdi.
Bu arada rahmetli kuran okuyup namazını kılan biriydi. Vefatından 1 ay mı, 2 ay mı geçmişti hatırlamıyorum. O cuma günü sabah namazımızı kılmak üzere Beşiktaş’taki Yahya Efendi Camisi’ne gittik. Türbesi caminin içerisinde Kanuni Sultan Süleyman’ın süt kardeşi olan bu zata Allah rahmet eylesin bütün iyilik ve de güzellikleri dünyadaki insanlar üzerine olsun, amin.
Namazımızı kıldıktan sonra ben hemen Türbenin yanına gidip Yasini Şerifi okuyup başta Peygamber Efendimizin, ondan sonra bütün peygamberlerimize ve de İstanbul Anadolu evliyalarına daha sonra bütün ölmüşlerimizin ruhuna Fatiha okuyarak dışarı çıkıp dışarıdaki kabristanın içerisinde dua ederek dolaşıyordum ki, arkadaşlardan biri gelerek “gidiyoruz” dedi. Ben duamı bitirdikten sonra gittim. Arkadaşlar “hayırdır” dediler ben de “içimden geldi” diyerek lafı fazla uzatmadan arabalara binerek kahvaltıya gittik.
Bu ziyaretten 3 veya 4 gün sonra arkadaşımın iş yerine gittim. Arkadaşımla iş yerindeki odasında sohbet ederken kapı çaldı. İçeriye kardeşi girerek “Abi, hocamız gidiyor, sana Allasmaladık demek istedi” derken hoca efendi kapının önünde belirdi. Bir an için göz göze geldik. O sırada arkadaşım hocayı yolcu etmek için kalkmıştı ki, hoca efendi benim yanıma gelip “Senin başından yakın zamanda bir olay geçmiş” dedi ve beni karşısına oturtup “Senin eşin vefat etmiş” deyince arkadaş bana, ben arkadaşıma baktım.
Sonra hoca efendi soru sormamıza fırsat vermeden “Sen yine çok yakın bir zamanda Yahya Efendi Hazretlerini ziyaret etmişsin, seni evlat edinmiş, ziyaretine gitmeni bekliyor, Allasmaladık” dedikten sonra çıkıp gitti. Biraz daha oturduktan sonra ben de çıktım. Daha sonra ben arkadaşın iş yerinde geçen olayı unuttum. Bir gece sabaha karşı bir sesle uyandım; “beni unuttun” diyen bir ses. Evde kimse olmadığı, yalnız olduğumu, sesi duyup duymadığımı düşünürken birden sanki rahmetlinin sesine benzer bir sesle “beni unuttun” diye gaipten gelen sesi bir daha duyunca besmele çekerek ve bildiğim bütün duaları ederek yataktan fırlayıp abdesimi alır almaz giyinip doğru Yahya Efendi hazretlerini ziyarete gittim.
“Geldim” diyerek dualarımı ettim sabah namazımı kılarak huzur içerisinde iş yerine gidip dükkanı açtım ve her hafta ziyaretine gittim. Daha sonra Bodrum’a yerleştim ilk zamanlar olmasa bile daha sonraları hasta olana ve de ilerleyene kadar yine hemen hemen her hafta ziyaretine gittim. İki senedir ziyaretine gidemiyorum ama o biliyor durumumu. Her gün sabah dualarımda af diliyorum kendisinden.
İşte böyle, sevgili dostlar. Herkesi saygı ve sevgiyle selamlarken her zaman sağlıkla iyiye, güzele, mertliğe, mutluluğa ve de huzura doğru olalım, amin… Mahmut Taylan Tüfek.