Öğretmenlerimizin ve Öğrencilerimizin 2016 – 2017 Eğitim – Öğretim Yılını yürekten kutluyorum. Bu yazımızda yeni döneme girmeden önce Cumhuriyetin getirmiş olduğu yeniliklerin yararları ve ona zarar vermenin ülkemize ne büyük tahribatlara yol açacağına dair vurgu yapacağım. Aynı zamanda bu bir Cumhuriyet bayramı öncesi mesaj da içerecektir, dikkat etmekte büyük yarar var.
Anmalara takılıp kalmanın dışına çıkma zamanı geldi de geçiyor artık. Atatürk’ü Anlamayanların bize armağan ettiği en büyük eserim diye zikrettiği Cumhuriyet’i bir günlüğüne de hatırlamanın kime ne kadar faydası var?
Üzüldüğümüz andığımızı şeyler onunla birlikte yitirdiklerimiz aslında. Hele biz gençler, gençlere güvenen, bizle gurur duyan, bizim gibi enerji dolu bir lidere ve eserlerine ne derece sahip çıkabildik?
Neleri yitiriyoruz bir düşünelim;
Bağımsızlığımızı Kaybettik.
“Bağımsızlık benim karakterimdir”, “ Ya İstiklal ya ölüm” diyebiliyor muyuz?
Devrimci heyecanımızı kaybettik.
Bilimde, kültürde, teknikte devrimler yapabiliyor muyuz? En öndeki vagonlarında mıyız uygarlık treninin?
Özlediğimiz Güven duygusunu, övünme duygumuzu kaybettik.
Dünyayı kündeye getirdik, hepsi birden gelse ne olur? Yine yeneriz onları diye meydan okuyabiliyor muyuz Batılılara? Kendi fabrikalarımızda dokunmuş giysilerle, yerli malı ayakkabılarla dolaşıyor muyuz sokaklarda?
Eğitime, bilime önem verilmesi gerektiği bilincimizi kaybettik.
1923’teki gibi fakir Cumhuriyetimiz kadar Öğretmenimize değer veriyor onlara hak ettikleri emekleri’nin karşılığını verebiliyor muyuz? Eğitime ayırdığımız bütçenin oranı o günlerde ki kadar çok mu? Kendi uçaklarımız mı uçuyor ulusal bayramlarda göklerde? Bilimsel Akademilerimiz bağımsız mı? Neden bilim adamlarımızı göçlerle kaybediyoruz?
Dilimizi koruma bilincimizi kaybettik. Atatürk gibi titriyor muyuz Türkçemizin üzerine? Gece gündüz okuyup Atatürk gibi varıyor muyuz Türkçemizin tadına?
Örnek Ulus muyuz Kurtuluş mücadelesi yıllarında olduğu gibi ve Cumhuriyet’in İlk emeklemelerinde olduğu gibi Vatanımız da ve Dünyada hala takdir ediliyor muyuz? Gençlerimiz Türk Bayraklı kazaklarla mı dolaşıyor sokaklarda, Kurtuluş mücadelesi yıllarında olduğu gibi Bağımsız olmak isteyen uluslar örnek alıyor mu bizi?
Laik Devlet Anlayışımızı kaybetmenin eşiğine mi geldik?
Kadın erkek eşitliği tartışılmaz hale geldi mi Türkiye Cumhuriyeti‘mizde? Depremin günahların cezalandırılması değil bir doğa olayı olduğunu inandırabildik mi bütün Vatandaşlarımıza, devlet yönetimi için kuralların akla dayanması gerektiğini, dinsel kurallarla çağdaş bir devletin yönetilemeyeceğini ilkesini kabul ettirebildik mi ulusumuza? Hiç korkmadan, “din başka, dünya başka; akıl başka inanç başka” diyebiliyor muyuz?
Bu örnekleri çoğaltabiliriz ne yazık ki, fersah fersah…
Bizim derdimiz bunları çoğaltmak ülkemizi geriye götürmek olmamalı. Ordusuyla, bilim adamlarıyla, devlet ricaliyle yediden yetmişiyle kalbi bu ülke için atan herkesin tek vücut “Cumhuriyet Ruhunda” birleşmesi gerektiği hatırlanabilmelidir.
Artık Muassır medeniyet seviyemize darbe indiren bütün mihraklar yok edilmeli, kökü kazınmalıdır. Bu da Atatürk’ü anlamak ve En büyük eserim dediği “Cumhuriyet” emanetine sahip çıkmakla olur ancak. Vaktiyle Merhum Haiti Cumhurbaşkanı Duvalier mezar taşına şunları yazdırmıştı: “Türkiye’nin Lideri Mustafa Kemal’i ve Devrimlerini örnek alarak yaşadım”.
İngiliz Tarihçi Arnold Toynbee’nin “Bütün dünya Atatürk ve Kurduğu Cumhuriyeti örnek almalıdır” dediği Atatürk Batı’nın 500 yılda yaptığı Rönesans, Reform, Aydınlanma ve Sanayi Devrimlerini 15 yıl gibi kısa bir sürede gerçekleştirdi ve bir insan hayatına sığdırabildi. Peki bunu hangi dünya görüşüyle yapmış olabilir cevabını size bırakıyorum.
42 yaşında Cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal’in, dinsel bağnazlığın ağına düştüğü için 400 yıl geride kalan ülkesinin açığını kapamak için, çok vakti yoktu. Her şeyi yapmalı, düzeltmeli, çağdaş uygarlığa ulaşmalı ve öyle ölmeli insan der gibi çalıştı Ulu Önder.
Ülkesini, toplumunu bataklığa çeken dinsel hurafelerden, sözde din adamlarından, kadercilerden, öte dünyacılardan kurtulmak için “Laiklik” ilkesine sarıldı. Akla, bilime dayanılarak yapılan yeniliklere “din elden gidiyor”, “Şeytan ve Kafir işidir”, “Dedelerimizden böyle mi gördük”, “Dinimize aykırıdır” diye karşı çıktılar kocaman sesleriyle softalar. Yobazlar direndi, mollalar direndi.
Şeyh Sait’i saldılar, genç Cumhuriyet’in başına, sonra genç Kubilay’ın başını kesip yeşil bayrak ucunda islama çamur atmaktan çekinmeden sokaklarda dolaştırdı sözde İslamcı ama Mandacılık sevdası yobazlar. Ama güneş bir kere doğmuştu; Gelince devrimler peş peşe Türk Kadını esaret zincirinden kurtulunca, Genci devrimlerine sahip çıkınca saklandı o yarasalar karanlık mağaralarına.
Ölümünü bekledi Ulu Önderimizin o kan emiciler karanlık yuvalarından çıkmak için. Önce Laik Eğitim sürecinin temelini oluşturacak Köy Enstitülerini kapadılar sonra darbeler, cuntalar derken, ekonomiye çöktüler devamında süper benzinlerle doldurdular Laik Devlet karşıtlarının depolarını, Softaların holdingleri bir bir büyüdü arşa çıktı kubbeleri (İktidar oldukları gün).
Aydınları Öldürdüler bir bir. Uğur Mumcu’yu, Bahriye Üçok’u, Necip Hablemitoğlu’nu, Muammer Aksoy’u, Ahmet Taner Kışlalı’yı ama biz de biliyoruz ki, onlar bizim Cumhuriyet Şehitlerimiz, Aydınlık Şehitlerimiz. Biz bunları anlatırken nasıl güçlendiler, nasıl dallanıp budaklandılar nasıl o kan emiciler karanlık mağaralarından Güneşimiz Cumhuriyetimize saldırma cesaretinde bulundular?
Bizim hiç mi suçumuz yok bu durumda?
“Hani o sen ölmedinler, kalbimiz de yaşıyorsun” naralarının içini dolduramadığımızdan olabilir mi? Atamızın Tam bağımsızlık ilkesinden verdiğimiz tavizlerinden olmasın tüm bunlar!
Tam da bu noktada Cumhuriyetimizi şereflendirmenin maddelerini düşünelim ve ona göre hareket edelim; Fabrikalarıyla, milli tesisleriyle büyüyen bir ekonomi. Emperyalizm’in içerideki ve dışarıdaki uşaklarını temizleyip ülke çıkarlarını gözeten ve bundan başka bir yönü olmayan siyaset güderek.
Savunma sanayisi, Ordusuyla ve Polisiyle güçlü bir kalkan.
Onurumuzu ayaklar altına alan gerek tarihimizi gerekse sosyo kültürel yapımızı her daim koruyarak (Sözde Ermeni yasası gibi yalanlara mahal ve ortam vermeyerek mesela).
Son olarak bizi çalışmaları ve aldığı ödülle şereflendiren hocamız Prof. Dr. Aziz Sancar’ın da ifadesinde olduğu gibi ben bu Başarımı: “Atatürk ve Cumhuriyet sayesinde kazandım” şiarıyla herkesin Cumhuriyet Bayramını kutluyor ve her daim Yönetim biçimimize sahip çıkmaya davet ediyorum.
Hüseyin Bora Çelik, Tarih Öğretmeni