Siyah önlük, beyaz yakalık ve boyuna asılmış ortası delik silgiyle okula ilk adımını atmış nesildir. Öğrencilerin neredeyse tamamına yakını okula tahta çantayla gider, kızlar saçlarına beyaz kurdele takarlardı . Bizler tahta çanta kullanmadık ama işin en enteresan tarafı her çocuğun çantasında sayı saymayı öğrenmek için bezden yapılmış fasülye torbası bulunurdu. Düşünüyorum da niye nohut değil, fasülye hala anlamış değilim.
Öğretmenimiz dünyadaki en bilge kişiydi, ödevleri kütüphanelerden araştırırdık, bol bol Kemalettin Tuğcu, Ömer Seyfettin okurduk. Belki de o nedenle kışın kuşlara hep yem atardık, ölmesinler açlıktan diye. Annemizin elini öpmeden okula gitmezdik, ögretmenlerimiz herşeyimizdi, sokakta görünce saygıdan kızarır iki elimiz yanda başımızla selam verirdik.
Öylesine çocuktuk ki, gökyüzüne bakar yıldızları gözlerdik. Elektrik kısıtlaması yapılırdı bazı geceler tasarruf için, sevinirdik büyükler hikaye anlatırlardı bize. Radyodan çocuk saatini dinlerdik heyacanla, Arkası Yarın tiyatrolarını takip ederdik. Çok güzel günlerdi onlar siyah önlük içinde saf duru beyaz çocuklardık biz.
Küçük şeylerle mutlu olmayı öğrettiler bize. Ne her gördüğümüzü isterdik, ne de her istediğimiz olurdu. Ama öyle bunalımlara girip çıkmazdık. Ertesi gün unuturduk. Bir giydiğini bir daha giymemek, önüne konan yemeği beğenmemek ne haddimize. Bunları sorgulayacak kadar zengin değildik.
Hani bir kıyafetin miras gibi büyükten küçük kardeşe kaldığı o günlerden bahsediyorum. Sökülenin atılmayıp dikildiği, yıprananların yamalarla saklandığı günler. İşte bu yüzden her anne iyi bir terzi ve her baba da yenilerini alamadığı için biraz buruk olurdu. Ama modayı yine de yakından takip ederdik biz. Mesela; ipten kemerlerimiz, çoraplardan eldivenlerimiz vardı.
Her bahar papatya toplamak ve çimlerde yuvarlanmak gibi sıradan eğlenceler de edinmiştik kendimize. Üstelik pantolonumuzda beliren çimen lekesi için annemizden yiyeceğimiz azara bile hiç aldırış etmezdik. Ama yine de iyi çocuklardık biz.
Ağlayan küçüğümüzü susturmasını da, pazardan gelen büyüklerimizin yüklerini taşımasını da, beraber gülüp, beraber ağlamasını da iyi bilirdik.
İstediğimiz bir şeyin olması için sabretmeyi de o yokluk günlerinde öğrendik. İşte bu yüzden ekmek ve emek bizin için nimettendir. Kaybetmemek için sıkı sarılırız, ekmeğimize de sevdiklerimize de. Evet yine de iyi çocuklardık biz. Eser Ürküt.