Avşa Adası’na ilk gidişim 1971 yılında, rahmetli kuzenim Nazlınur’un eşi, Feridun Özdenizmen’in sayesinde gerçekleşmişti. O yıllarda Avşa tipik bir sahil kasabasıydı. Gemilerin yanaşacağı bir iskelesi bile yoktu. Gemiler, açıkta demir atar, karaya motorlarla ulaşabilirdik. Fırtınalı günlerde gemiden, motorlara atlamak, sahile ulaşmak çok zor olmasına rağmen, bir şekilde eğlenceli bir yanını bulur, Avşa’ya kavuşmanın mutluluğunu yaşardık.
Feridun Avşa’da ilk diskolardan birini açmıştı. Beş altı kişilik bir ekip, disko alanına yakın bir araziye çadırları kurup, sabahtan akşama çalışarak, diskoyu yaz sezonuna yetiştirmiştik. Adada elektrik yoktu. Jeneratörle idare ediyorduk. Avşa ile ilgili çok güzel anılarım vardır. Orada tanıştığım bir çok kişiyle bu gün hala görüşüyorum. Tiyatro, opera sanatçıları, komşularım, Avşa’lı dostlar, şimdi can dostum olanlar…
1973 yılında yapılan iskele, inme, binme zorluklarını ortadan kaldırdı. Ve İstanbul Avşa arası 6 saat süren yolculuklarımızda yaşadıklarımız , anılarımızda yerini aldı. Özellikle cuma akşamları, İstanbul’dan hareket eden gemi, çalışan erkekleri hafta sonları ailelerine kavuşturmak amacıyla konulmuş bir seferdi. O yıllarda Türk Hava Yolları’nda çalışıyordum. Ben de genellikle o gemiyle giderdim.
Bizim ekipte kimler yoktu ki, Kuzenim Erol Ulaştır, Feridun Özdenizmen, Muzaffer Dendeş, İnci Seçkin Yörükoğlu aklıma ilk gelenler. İnci Başağa Yörükoğlu, sevgili arkadaşım, içimizde en ağır başlımız o idi. Hepimizin Kahrını çok çekmiştir. Kış geceleri özellikle hafta sonları, çocukları evde olduğu için hep bizi ağırlamak durumunda kalırdı.
Kızıltoprak’taki evinin minik bahçesinde, çok geceler yiyip, içmişizdir. Yaz gelince de Avşa’da bizleri toplamak yine ona düşerdi. Çünkü o yıllarda evli değildim. Çalışıyordum, geziyordum. Bir sorumluluğum yoktu. Sağol İnci’ciğim hakkın ödenmez.
Geminin kıç tarafında bir bar vardı. Kim erken giderse, hemen güzel bir masa ayarlar, o geceye özel hazırlanmış, mezeleri seçer ve toplandığımızda içkiler servis edilir, seçtiğimiz müzikler çalmaya başlardı. Gemi limandan ayrılırken, İstanbul’a elimizde kadehlerimiz ve kahkahalarımızla veda ederdik. Herkes gide gele arkadaş olmuştu. Masalar arası konuşmalar, şakalaşmalar. Altı saat yolculuğun nasıl geçtiğini anlamazdınız.
Geminin aşçısının yaptığı özel sürpriz mezeler, bizlere gecenin ödülü olurdu. Çiroz salatası, lakerda tabağı, sütte bekletilmiş beyaz peynir harikaydı. Gemi Avşa’ya yaklaşırken, çoşkumuz ikiye katlanırdı. Hatırladıkça çok güldüğüm gemi personeline veda edişimiz ve pazar gecesi dönüş için isteklerimizi sıralamamızdı.
İskeleye adım attığımızda, birbirimize tutunma ihtiyacı duyardık. Tahmin ettiğiniz gibi alkol şişede durduğu gibi durmuyor. Bir sağ, bir sol yaparak yürürken, o kısacık mesafeyi neredeyse yarım saatte bitirirdik.
İskelede bizi genellikle Kuzenim Erol Ulaştır’ın, eşi Serap ve kızları Ebru, Esra karşılardı. Sevdiklerimize kavuşurken, yapacağımız kısa tatilin keyfini çıkarmaya çoktan başlamış olurduk. Ne yazık ki, Erol’u, Feridun’u, Muzaffer’i, Seçkin’i, Nazlınur’u yıllar önce kaydettik. Bir süre Avşa’ya aynı gemiyle gittim. Ama hiçbir şey onlarla paylaştığım gibi beni mutlu etmedi.
Şimdi ise o gemilerin yerini deniz otobüsleri aldı. Yolcular arasında ne bir tanıdık, ne sohbetler var. Kısaca duygusal hiçbir bağ kalmamış. Şansınıza kalabalık yoksa, yeriniz de iyiyse, ya okuyarak, ya da uyarak üç saatte Avşa’ya varıyorsunuz.
Ne olursa, olsun 1971 yılından beri gittiğim bu güzel , tatil beldesinde eski günleri, kaybettiğim dostlarımı, özellikle gün batımında, sahilde güzel bir AVŞA ŞARABINI yudumlayarak selamlıyorum.
İYİ Kİ VARDINIZ… İYİ Kİ VARSINIZ…
Her gününüz dünden daha iyi olsun. Zeren Dağdeviren.
04 Haziran 2016
#1
elinize sağlık faydalı bir yazı olmuş
15 Aralık 2017
#2
Yazınızla geçmişe gittik… Elinize sağlık.