Sevgili Sümer Curtis ile 1973 yılında başlayan dostluğumuz, yıllardır sürüyor. Uzun zamandır onunla ilgili bir yazı hazırlamak istiyordum. Bir türlü nereden başlayacağımı, nasıl yazacağımı bilmiyordum. Çünkü onu üç, beş kelime ile anlatmak imkansızdı.
1 Ocak 1937’ de İstanbul’da dünyaya gelen Sümer Curtis, İstanbul Konservatuarı’nda dört yıl okuduktan sonra, 1956 yılında, Amerika’ya gider. Orada evlenip yerleşen Sümer, Southerm Unıversty’de lisan ve müzik eğitimi alır. Amerika’da kaldığı sürede, zenci hakları için çalışmalar yapmış, çalıştığı yerlerde, söylediği şarkılarda, duygularını dile getirmiştir. Türkiye’ye dönüşünde en üzüldüğüm şey, onlardan ayrılmam oldu diye hüzünlenirdi.
Tanıştığımızda Sümer, Tarabya’da üç katlı müstakil, bahçeli bir evde oturuyordu. Esin Uluer ile o yıl evlenmiştik. Bir cuma günü, “hazırlan, seni en sevdiğim arkadaşımla tanıştıracağım” demişti. Gittiğimizde, kendimi bir film platosunda buldum. Işıklar, oyuncular, filmin yönetmeni, kalabalık bir kadro çekim yapıyordu. Şaşırdım kaldım. Güzel bir ses. Gülen bir yüz, hoş, narin, sarışın bir kadın “Merhaba hoşgeldiniz” diye bizi karşıladı.
Etrafa nasıl bakıyorsam ! Esin hafifçe bana “ZEREN” diye seslendi. Kendimi toparladım. Sümer’le böylece tanışmış olduk. Sonradan öğrendim ki, Sümer bazı günler, sinemacı dostlarının ısrarı ile evinde, film ve foto roman çekimlerine izin veriyormuş. Çekimler bitince, bir yerde toplanıp, kutlama yapıyorlarmış. Bir süre sonra biz de o kutlamalara katıldık.
Gittiğimiz her etkinlikte bizimle birlikte olan, Esin’in gazeteci, yazar arkadaşı Erkan Özmen de aramıza katılınca, daha da mutlu olmuştum. Çünkü Erkan çok sevdiğim, anlaştığım bir arkadaşımızdı. Onun çektiği fotoğraflara baktıkça, yaptığı esprileri hatırladıkça hala gülümserim.
Katıldığımız gecelerde kimler yoktu ki.. Müjde ve Mehtap Ar, Arif Keskiner, Eyüp Sabri Sert, Rahmetli Samim Değer, Artun Yeres… Evdeki çekimlerde Gökben, kız kardeşi Nil, Oya German, Neco, Engin Evin, Çoşkun aklıma gelen ilk isimler…
Sümer ile ilk tanıştığımız hafta, evin ikinci katına çıktığımda boy boy oynayan çocukları görünce, bir an duraladım. Esin adlarını tek tek söyleyip yanına çağırdı. Ve Sümer’in sevimli, neşeli çocuklarıyla beni tanıştırdı. Papatya, Sevgi, Dana, Frederick…
Hep birlikte özenle hazırlanmış masaya oturup, çaylarımızı içmeye, pastaları, kekleri yemeğe başladık. Sohbetimiz harikaydı. Gülüşmeler, şakalaşmalar içinde güzel bir çay saati geçirdik. Akşam olurken, evde yine bir hareketlenme oldu. Bu defa her kapı çalışında, karşımda bir müzik adamını buluyordum. Çünkü kapıyı açmakla ben görevlendirilmiştim.
Adlarını yazmayı onları tek tek tanıtmayı çok isterdim. Şimdilik içlerinden en çok sohbet ettiğim üç kişiyi yazacağım… Rahmetli Atilla Özdemiroğlu onunla konuşurken, bestelediği parçaları dinlerken huzur dolardım. Hafif bir gülümsemesi vardı.. Atilla deyince hep o gülümseme gelir aklıma…
Rahmetli Süheyl Denizci müziğe imza atanlardan. Esprili, candan Ağabeyimiz. Benimle şakalaşmayı, bazen de kızdırmayı çok severdi. Atilla Şereftuğ, piyanonun başına geçer, hem çalar, hem konuşur, bazı projelerini anlatırdı. Yurtdışına gitmeyi düşünüyordu. Sonunda isteği gerçekleşti ve İsviçre’ye yerleşti… Birbirinden güzel besteleri, ödüller alıyor. Onu sevgiyle. Kutluyorum…
Sümer ile Esin o yıllarda gece kulüplerinde, çok güzel showlara imza atmışlardı. Esin programın her şeyi ile ilgilenirdi. Sümer de o eşsiz sesiyle izleyenleri büyülerdi. Sümer’i sahnede izlemek bir ayrıcalıktı. Yorumladığı şarkıları sanki yaşardı. Bazen neşeli, hareketli olur. Bazen hüzünlü bir şarkıda sizi de etkiler bir yerlere alıp götürürdü.
Çocukları ile birlikte “Mutlu Yıllar Bitmeden” 1969 yılında yorumladığı Ilgaz, Bekleyiş, Eski Dostlar Ne Oldu, Bebek adlı 45’likleri vardı. Ayrıca 1972’de Yılmaz Duru’nun Yönetmenliğini yaptığı, İrfan Atasoy, Bilal İnci, Hamiyet Yakın’ın oynadıkları ve Sümer’in evinde çekimi yapılan İblis filminde Bebek adlı şarkısını söylemişti. O yıllarda Verda Sümer olarak ün yapmıştı.
Sümerin evi günün hangi saati olursa olsun hareketliliğini kaybetmezdi. Akşamları belli bir saatte, çocuklar odalarına çekilir, bir süre sonra da uyurlardı. Böylece evin en sessiz saatleri başlamış olurdu. Ama bir bakardım. Sümer elinde birkaç kutuyla gelir. Esin’e “bu gece hangi puzzle’ı yapacağız” diye kutuları masaya koyardı. O güne kadar Puzzle hakkında bir şey bilmiyordum. Sümer’in sayesinde öğrendim. Sümer ve Esin sabaha kadar uğraşırlardı. Ben belli bir saatte yatardım. Onlar ne zaman uyurlardı bilmiyorum. Sabahları dinç bir şekilde ayaktaydılar.
Sümer bir süre sonra Amerika’ya dönmeye karar verdi. Araya ayrılıklar girdi. Uzun yıllar görüşemedik. Yazdıklarımın çoğu Sümer’in dışarıya açılan penceresinden yaşadıklarından ufak bir kesittir. Bir de onun iç dünyasında biriktirdiği hüzünlü yılları vardır. Eğer gözlerine iyi bakmasını bilirseniz, o anıların izlerini görebilirsiniz.
Sümer bir süre sonra Türkiye’ye döndü. Bir müddet İstanbul’da yaşadıktan sonra, Antalya’ya yerleşmeye karar verdi. Şimdi orada, özenle düzenlediği evinde, İngilizce eğitim verdiği talebeleri ve dostlarıyla günlerini geçiriyor.
İnsanın 40 yıl sonra hatırladığı anılarında, var olan kişiler, hala bizi gülümsetiyorsa, ve bir gün buluştuğunuzda onlara sevgi ile sarılabiliyorsak, dünyadaki en mutlu insanlarız..
Benim için o kişilerden biri de sensin SÜMER CURTİS Sevgilerimle.
Her gününüz dünden daha iyi olsun
Zeren Dağdeviren