İtalya’nın kuzey doğusunda, Emilia Romanga Bölgesi’ndeki Po Nehri ovasında kurulan Modena şehrine ilk gidişim 2003 yılında olmuştu. Oğlum Utku Uluer’in eşi Enrica, Modena’lı bir ailenin kızıydı. Beş yıl bu şehirde yaşadıktan sonra Bologna şehrine yerleştiler.
İtalya’daki turistik şehirlerin aksine Modena, otomotiv sanayi, yakınındaki bölgelerde yer alan seramik fabrikaları, Po Vadisi’nin bereketli topraklarında yetiştirilen tarım ürünleri, üzüm bağları ile iş adamlarının ziyaret ettiği bir yerleşim bölgesidir. Günün belli saatlerinde kalabalıklaşan şehir, akşama doğru sakinleşir. Buradaki binalar genellikle sarının tonları ile boyanmıştır. Şehir merkezinde yer alan binalarda İtalyan mimarisinin özelliklerini görebilirsiniz. Ara sokaklar genellikle taştır. Eski binalar özenle korunmuştur.
Yeşil alanlar, şehri gezerken dinlenebileceğiniz gölgelik, sakin yerlerdir. Siesta geleneği burada da vardır. Hatta Bologna’nın aksine daha çok iş yeri bu geleneği uygular. Şehirlerarası ulaşımda eğer arabanızla gitmeyecekseniz treni kullanabilirsiniz. Hafta sonları tren istasyonu hareketlenir. Bavulunu kapan, gideceği yere bu noktadan ulaşır. Turizm şirketlerinin ve Bologna Havalimanı’na giden otobüslerin dışında, şehirlerarası çalışan otobüs bulamazsınız.
Modena’da özellikle akşam yemek yiyebileceğiniz çok güzel lokantalar vardır. Saat 19:30’da açılırlar ve rezervasyon yaptırmanız gerekir. O yörenin meşhur yemeklerine gelince benim tercihim Tortellini, Ravioli, Prosciutto’dur. Tabii nefis Lambrasco tipi kırmızı şarap, yemek sonrası güzel bir tatlı ve de Limoncello (limondan yapılmış natürel bir likör). Eğer kaldığınız yer uzak değilse, yemekten sonra yürümenizi tavsiye ederim. Rahat bir uyku uyuyabilmeniz için!..
Modena deyince akla ilk gelen şeylerden biri Balsamic sirkedir. Et yemeklerinde, salatalarda, bazen de tatlılarda kullanılır. Enrica’ya bir öyküsü olup olmadığını sorduğumda bana şunu anlatmıştı:
Beyaz Trebbiano üzümünden yapılan, tam olgunlaşması yirmi yıl, hatta elli yıla yakın süren Balsamic sirke ahşap fıçılarda dinlendirilirmiş. Parasal değeri epey yüksek olan bu sirke, ailelerin evlenecek kızları için, zamanı gelince çeyiz parası olarak kullanılırmış. Türkiye de dâhil olmak üzere dünyanın başka yerlerinde de yapılan Balsamic hiçbir zaman Modena’da üretilenin kalitesinde olamazmış. Yani anavatanı Modena…
Hafta sonu gelince aileler civardaki köylere, kırlara giderek tatil yaparlar. Bir keresinde Utku’nun doğum gününde gittiğimiz bir dağ lokantasında yediğim el yapımı pasta (makarna) çeşitlerinin lezzeti hala damağımda kalmış gibi gelir bana. Hepsi el emeği olduğu için servisi biraz uzun sürse de beklemeye değer. Enrica ve Utku hafta içinde çalıştıkları için, ben genellikle tek başıma yürüyerek, şehir merkezine gidiyordum. Molalarımda her gün değişik bir kafede oturup vakit geçiriyordum, Modena’da daha çok tiramisu yemeyi tercih etmiştim nedense!..
Bir gün sokak aralarında yürürken, büyük, eski ama bakımlı bir bina çıktı karşıma; hemen notlarımı aldım. Eve dönünce Utku’dan bu konuda bilgi istedim. Binanın, İtalyan Ordusu’nun subaylarını yetiştirmek için kurulduğunu ve İtalyan Harp Akademisi olduğunu söyledi. Hafta sonları sokaklarda resmi kıyafetleriyle dolaşan gençler görüyordum. Meğer geleceğin İtalyan subaylarıymış onlar. Yine yürürken gördüğüm başka bir bina da 1175’te kurulmuş ve 20 bin öğrencisi olan Modena Üniversitesi’ymiş.
Esas beni şaşırtan, hediyelik eşyalar satan küçük bir dükkân olmuştu. Sarı-lacivert renklerin hâkim olduğu bu dükkândan içeri girdiğimde, sarı-lacivert şortlar, tişörtler gördüm. Dükkândaki görevli, Modena Spor Kulübü’ne ait olduğunu söyleyince çok sevindim. Ailemin gençlerine, tabii Fenerbahçe sevdalılarına alacak güzel sürpriz hediyeler bulmuştum. Modena Spor Kulübü 1912 yılında kurulmuş. Epey taraftarı olan bir kulüpmüş.
Şehrin tanınmasının en önemli nedenlerinden bir tanesi de, dünyaca ünlü İtalyan spor otomobil üreticileri; Ferrari, Maserati, De Tomaso ve Pagani markalarının yapıldığı bölge olmasından dolayı dünyada “Otomobil Motorları Başkenti” olarak da tanınmıştır. Hatta Ferrari’nin “360 Modena” ile ün kazanan otomobil rengi, Modena sarısıdır. İki-üç yıl önce Modena Belediyesi’nin açtığı Ferrari Müzesi ve şehrin biraz dışında firmanın kendisine ait müzesi bulunmaktadır. Ben eski müzeyi gezmiştim. Müze çıkışında bir sürü hediyelik eşya dükkânı vardı. Ufak tefek bir şeyler almıştım. Arabaları denemek için bir pistin de olduğunu söylemişlerdi. Aniden bastıran yağmur yüzünden görememiştik.
Modena, benim için çok değerli bir müzik adamının, 1935 yılında doğan ve 6 Eylül 2007’de vefat eden; sempatik, mesleğine aşık, dünyanın en iyi tenorlarından Luciano Pavarotti’nin şehridir. Verdiği konserler, operalar, dolu dolu yaşanmış bir hayat… Onun yaşadığı şehri dolaşmak beni çok duygulandırmıştı.
Zor bir çocukluk ve gençlik dönemi geçiren Pavarotti yıllar geçerken hayatına bir yön vermeye başlamıştır. 1963 yılında, henüz iki yıllık tanınmamış bir tenor iken, Türkiye’ye Ankara Devlet Opera ve Balesi tarafından davet edilmiş. Sesinin tonunun tam oturmadığı ve sesi yetersiz bulunduğu için geri gönderilmiş. Bu gibi durumlarda fikir yürütmek çok zor. Ama sonuç, onun dünya çapında bir tenor olmasıdır.
1980’lerde, Modena yakınlarında bir arazide CLUB EUROPA adını verdiği bir at çiftliği kurmuştur. Bir bölümünde de güzel bir restaurant açmıştır. Bir düğün ve akşam yemeği vesilesiyle gittiğim bu restaurant şık, sade, yemekleri ve servisi harika olan bir yerdi.
İtalya’ya gittiğimde yeni yerler görmek, birkaç yüzyılı bir arada yaşamak beni her seferinde heyecanlandırır…
Bir yazımın daha sonuna geldim. Tekrar buluşmak üzere, Arrivederci…
Her gününüz dünden daha iyi olsun. Zeren DAĞDEVİREN.
05 Mayıs 2015
#1
Modena ufak ama güzel bir İtalyan şehri olmasına rağmen daha evvel beraber gezdiğimiz Modena değil de sizin anlatımınızla değer bulmuş tarihi yerler, balzemik sirkenin öyküsü Ferari’nin yapıldığı fabrika yeniden gözlerimin önünde canlandı teşekkürler.