Oğlum Utku Uluer’in İtalya’ya yerleşmesi ve orada evlenmesi ile yıllardır görmek istediğim, hayranlık duyduğum bu ülkeye gitmek bana kısmet oldu. 2001 yılından itibaren yolculuklarım başladı. Birçok şehrini gezdim. Utku’lar Bologna’da oturmaya karar verince bu güzel şehirle tanışmış oldum.
İtalya’nın orta kuzeyinde yer alan Bologna yapılarının dış cephelerinde kırmızı tuğla kullanıldığı için Kızıl Şehir adıyla anılmaktadır. Halkın çoğunun sol düşüncede olması da bu tanıma bir anlam katmıştır. Kültür, tarih, doğa, yemek, eğlence gibi birçok şeyi size sunan tipik bir İtalyan şehridir.
Bologna 14. yüzyılda Avrupa’nın en kalabalık şehri olarak biliniyormuş. Sokakları, yaşanmışlığı, doğası, kısaca her köşesi beni etkilemiştir. Sabahları yürüyüşe çıktığımda hava ister yağmurlu, ister güneşli olsun benim için hiç fark etmez. Revakları, yani kemerli yolları beni şehir merkezine 25 dakikada ulaştırır. Şemsiyeye ihtiyaç duymam, zaten kullanmasını da hiç sevmem.
Öğleyin 12:30’a kadar açık olan dükkanları da seyrederek yürümek, insanların birbirlerine gülümseyerek selam vermeleri, sizi kendinize getirmek için bir nedendir. İtalya’nın pek çok kenti gibi Bologna’da da uzun bir siesta geleneği olduğu için genel olarak dükkanların çoğu 16:30’a kadar kapalı kalıyor. Hatta bazen şehir merkezinin dışındaki veya sokak aralarındaki kafeleri bile kapalı bulabilirsiniz. Bu durum da kişiye bir şeyler atıştırıp bir kahve molası verecek zaman imkânı sunuyor.
Kemerli yollar, (eski yıllarda) büyüyen şehirlerde evlerin daha büyük olması ve yürüyen halkın da rahatça gidecekleri yerlere ulaşması için düşünülmüş mimari bir oluşumdur. Yürürken küçük dükkânları izlemek çok keyifli oluyor. Dünyada sayısı giderek azalan esnaf, zanaatkâr ve sanatçıların kazanması, ayakta kalması için halk, alışverişinin büyük çoğunluğunu oralardan yapıyor. Türkiye’de bu tip yerler kapanırken, burada yıllarca açık kalıyor. Çalışanlar ise genellikle 60 yaş ve üzeri olan kişiler…
Oğlumun turist rehberi olması benim için büyük bir şans oldu. Boş zamanlarında onun bilgilerinden yararlandım. Durmadan sorular sordum. Hatta iki yıl önce CNN Türk Televizyonunda Fatih Türkmenoğlu’nun Hayat Gezince Güzel programına konuk olduğunda, bir sohbet sırasında benden bahsetmiş. Fatih Bey de, “Annenizle tanışmak, bir söyleşi yapmak isterim”, demiş. Şehir merkezinde çok güzel bir otelin kışlık bahçesinde ufak bir söyleşi yapmıştık. Benim için sürpriz olmuştu. Nereden nereye…
Hava güzelse, şöyle merkezde bir yerde oturup kahve içerken görüş alanınızda birçok şeyi görebilirsiniz. Fotoğraf çekebilirsiniz. Ben bazen dar, taş yollarda yürürken, sağlı sollu sıralanmış, binaların kapılarının, kapı tokmaklarının fotoğraflarını çekerim. Kapalı kapıların ardında kim bilir kimler yaşamış, yaşıyor diye düşünür, hikâyelerini dinlemek isterim.
İstanbul’da büyüyen, Bodrum’da yaşayan biri olarak bazen, bir köşeyi dönerken, “Bir deniz kıyısında bulsam kendimi” diye düşünürüm. Yürürken yosun kokusu gelir gibi olur burnuma. Yanımdan geçen birine sormak isterim, “Sahile nasıl ulaşabilirim” diye… Po Ovası’nın ortasında, doğayla iç içe olan bu şehirde yaşayanların da denize özlemi var gibi gelir bana.
Yunan denizcilerinin koruyucu tanrısı Poseidon, Roma Mitolojisinde Neptün’e dönüşür. Bereketi simgeleyen Neptün’ün, İtalya’nın büyük ve önemli şehirlerinin merkezlerinde Neptün Çeşmeleri bulunur. Bu çeşmeler birer sanat şaheseridir. Piazza Maggione’deki Neptün Çeşmesi de Bologna’lılar’ın deniz özlemini belki bir nebze gideriyordur.
Bologna’ya altı yıldır gidip geliyorum. Artık ara sokaklarını da keşfetmeye başladım. Bir gün bir sokağa girdiğimde, bir pencerenin önünde toplanmış insanlar gördüm. Kameraları ile devamlı çekim yapıyorlardı. Pencereden içeri başlarını uzatıp aralarında konuşuyorlardı. Grup dağılınca hemen oraya gittim. Pencereden içeriye baktığımda bir kanalla karşılaştım. Sanki Venedik kanallarından biriymiş gibi geldi. Akşam eve döndüğümde hemen Utku’ya sordum. Oraya Venedik Penceresi deniyormuş. Bologna’nın altında birçok kanal varmış. Eskiden ipek yapımı ve buğday öğütmek için bu kanallardan akan suyun enerjisinden yararlanılırmış. Bologna işte böyle bir şehir. Her sokağında bir sürpriz sizi bekliyor. Ve asırlar boyu korunan bu yerler bizleri geçmiş ile buluşturuyor.
Kültür, tarih, doğa, yemek, eğlence gibi birçok şeyi size sunan bu güzel şehirde 1088’de kurulan Bologna Üniversitesi, Avrupa’nın en eski üniversitesi olarak bilinir ki, Dante ve Erasmus da bu üniversitede okumuştur. Şehir adeta bir kampüs…
İtalya’nın birçok şehir merkezinde kuleler görürsünüz. Bazı tur rehberleri, bu kulelerin savunma amaçlı olduğunu söyler; Oysa esas amaç, eskiden büyük ailelerin zenginliklerini göstermek için bu kuleleri yaptırarak birbirleriyle yarışmasıymış. Bologna’da yüzün üzerinde kule varmış. Ancak bugün iki kule ayakta kalmış: Torre Degli Asinelli ve Torre Degli Garisenda.
Sabah cappuccinomu içip bir dilim pizza yemiştim. Dört saatlik bir yürüyüşten sonra doğal olarak karnım acıktı. Minik lokantaların, çiçekçi dükkânlarının, şarküteri ve kafelerin yer aldığı bir bölgeye gitme zamanım geldi. Bir an kendimi İstanbul – Beyoğlu’ndaki Çiçek Pasajı’nda zannettim. Artık oturup bir şeyler atıştırmalıydım. Bolonez soslu pasta (İtalyanlar makarnaya pasta diyorlar) ve beyaz şarap Bianco Vino. Arada İtalyanca kelimeler kullanıyorum; altmış yaşından sonra bu dili öğrenmeye çabalarsanız, beni mazur görün, birkaç sözcük yazayım. Yemeğimi de yedikten sonra yine etrafa bakınarak evin yolunu tuttum.
Hafta sonu gelince genellikle aileler vakitlerini şehir dışında geçirmeyi tercih ediyorlar. O kadar güzel gezilecek yerler var ki… Her yer yemyeşil; Akarsular, ormanlar, mesire yerleri, ailelerin işlettiği tipik İtalyan lokantaları… Nereye gitmeyi gönlünüz isterse istikamet orası… Zannetmeyin ki, bu yerler şehre kilometrelerce uzak; 15-20 dakika içinde buluşuyorsunuz doğayla. Şehirde kalanlar için de çok güzel parklar var. Güzel bir tatil gününden sonra, akşam eve dönerken dondurmamızı almayı unutmadık tabii.
Bologna için yazdığım bu yazım, bir ufak tur niteliğinde oldu. Oysa anlatacak çok şey var ki, belki bir başka yazımda buluşuruz tekrar İtalya’da. Arrivederci…
Her gününüz dünden daha iyi olsun… Zeren DAĞDEVİREN.
27 Nisan 2015
#1
ZEREN HANIM SİZİ KUTLARIM. ÜLKELERİN GİDİLMESİ GEREKEN YERLERİNİ BİZE TANITIYORSUNUZ, HEM DE ÜLKEMİZİ ORALARDA TANITIMINI FAHRİ OLARAK YAPIYORSUNUZ. TEŞEKKÜRLER VE DE MUTLULUKLAR…
17 Mayıs 2015
#2
İtalya’yı Zeren’den dinlemek bir şans. Oraları iyi biliyor. Samimi, içten betimlemeler beni bu kentti tanımaya heveslendirdi. Bizimle güzel anılarını paylaştığın için varol.