Erdoğan, Taksim Gezi Parkı’na gitmek yerine Fas’a geziye gitti. Temaslarını sürdüren Başbakan, ülke genelindeki eylemleri umursamaz tavırlarla takip etmesi şaşkınlık yaratıyor. Halkın gücünü bir an önce anlayıp insanları birbirine düşürüp kırdırmayı engel olması gerekmez mi? Kendisine oy verenleri bile şaşkına çeviren Erdoğan, baskıcı, faşist yaklaşımlarından vazgeçmesi gerekir. Konuyla ilgili bakın kimler neler demiş;
Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Gezi Parkı olayları ile ilgili olarak, “Böyle olaylarda benim doğru olmaz kentin doğrusu vardır. Meydanlar A partisinin B partisinin değildir halkındır. O nedenle ben gerçekten üzgünüm. Bu tip talepleri yönetenlerin çok iyi değerlendirmesi lazım, ben yaptım oldu demek olmaz” dedi.
TÜSİAD, “Olağanüstü orantısız güç kullanımı ve hoşgörüsüz müdahale toplumsal uzlaşma arayışında moral bozucu olmuştur” dedi. Toplumsal uzlaşı çağrısı yapan TÜSİAD yazılı açıklamasında, “Uzlaşmaya en çok ihtiyacımız olan dönemde, ilgili tüm kamu idarecilerini, tüm tarafları güce ve şiddete başvurmadan, istismarı engelleyen, yatıştırıcı bir söylem, sorumluluk ve şeffaflık içinde istişareye davet ediyoruz.” denildi.
Avrupa Parlamentosu’ndan Sosyalistlerin lideri Hannes Swoboda, Türk hükümetinin siyasi projeler peşinde koşmak yerine barış ve sosyal adalet için çalışması gerektiğini vurguladı ve polis şiddetine son verilmesi çağrısı yaptı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yüklenerek, saldırgan uslübunun halkın taleplerini anlamadığının delili olduğunu söyleyen Swoboda, “Erdoğan kitlesel gösterileri tahrik eden bölücü konuşmaları yerine masum sivillere karşı şiddeti acilen durdurmalı ve halkı dinlemeye hazır olduğunu göstermelidir.” dedi.
Erdoğan’ın projenin başından bu yana sivil toplumu ve muhalefeti sürece dahil etmediğini vurgulayan Swoboda, Türkiye’nin AB yolunda ilerleyebilmesi için Başbakan’ın milli birliği gerektiren projelerde sivil topluma danışmayı öğrenmesi gerektiğini söyledi. “Erdoğan’ın tavrı, maalesef, ne kendisinin ne de AKP’nin gerekli demokratikleşme hamlelerine devam etmek istediklerini göstermektedir.” dedi.
Financial Times gazetesi, Türkiye’deki protestolarla ilgili manşetinde, Erdoğan’ın göstericileri “çapulcu”, Twitter’ı “baş belası” ve alkol tüketenleri “alkolik” olarak nitelediğini yazıyor. Gazete, protestoların kaynağının Erdoğan’ın baskıcı eğilimleri olduğunu öne sürerek eylemcilerin yaşam tarzlarına saldırı olarak gördüğü kararlara karşı ayaklandığını belirtiyor.
Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi, iki yasaklı İslami partinin enkazından doğdu ve büyük ölçüde adının hakkını verdi. Kişi başına düşen milli gelir iki katından fazlaya çıktı, refah arttı, sağlık hizmetleri gelişti, yollar, okullar yapıldı, bir avuç iş adamına karşı Anadolu kaplanları adı verilen yeni girişimciler ortaya çıktı. Başka bir açıdan bakınca AKP, yapmak istemedikleri hiçbir şey olmayan ve önüne gelen her şeyi yıkmaya alışan müteahhitlerin partisi oldu.
Protestolar, bir yeşil alanın yok edilmesinin yanı sıra AKP’nin kamusal, sosyal ve kültürel alanı işgaline de karşı. Erdoğan’ın liderliğindeki yeni yönetim, Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyeti idare eden laikleri siyasi olarak bir kenara itti, orduyu saf dışı bıraktı. Bu icra organı üzerindeki gayri demokratik denetimi kaldırdı ama yerine bu siyasi alanı dolduracak ikna edici bir şey gelmedi. Ve bunun sonucu olarak yeni yönetim, laik müfredatı değiştirmekte, Türk Bilimler Akademisi’nin bağımsızlığını çiğnemekte ve alkole sınırlama getirmekte kendini özgür hissetti.
Guardian gazetesi, Erdoğan’ın büyüyen öfke karşısında geri adım atmaya yanaşmadığını Cumartesi ve dün yaptığı üç açıklamayla protestocuları daha da kızdırdığını kaydediyor. Daily Telegraph’ın haberinde, protestocuların çoğunun genç ve laik kişiler olduğu belirtiliyor ve eylemcilerin AKP’yi laikliği silmeye çalışmakla suçladıkları aktarılıyor.
Erdoğan’ın partisi ikisi açık farkla üç seçim kazandı ve ekonomik büyüme sağladı. Ama bu protestolar durup dururken ortaya çıkmadı. Erdoğan’ın partisinin İslami eğilimi giderek artan bir şekilde Atatürk’ün 90 yıl önce kurduğu laik cumhuriyetle ayrışıyor. Başbakan halka üçten fazla çocuk yapmalarını, içenlerin alkolik olduğunu söyleyince ve alkol satışını sınırlandırınca insanlar doğal olarak niyetlerini sorgulamaya başladı.
Erdoğan otoriter tavrıyla eleştirilere tahammül edemiyor. Türkiye hapiste en çok gazetecinin olduğu ülke, medyanın bir kısmının protestoları görmezden gelmesinin sebebi, Erdoğan’ı öfkelendirmekten çekiniyorlar. Polisin aşırı güç kullandığını kabul etti. Erdoğan halkı dinlemeli ve buna uygun yanıt vermeli.
BİZE ÇAPULCU DİYENE!
Ne mutlu bize, Ne mutlu TÜRK HALKINA…
Ağzı laf edip konuşan, Özgürlüğünü, hakkını ATAsına borçlu olan
Varsın ÇAPULCU desin bize..
Hakkımızı, Özgürlüğümüze ve değerlerimize sahip çıktığımız için,
Atatürk yolunda ilerlediğimiz için,
Cumhuriyetimize sahip çıktığımız için,
Ne Mutlu Türk’üm dediğimiz için,
Varsın bize ÇAPULCU desin…
O zaman ben de ÇAPULCUYUM…
Eser ÜRKÜT, 03.06.2013
06 Haziran 2013
#1
BEN DE ÇAPULCUYUM