Hayat dediğiniz nedir ki? Hayatımızda dost dediğiniz insanların sayısı mı? Yoksa dostumuz gibi görünen ip üzerinde yürüyen cambazlarla dolu ikiyüzlü insanlar mı? Hayata bakış açısı herkes için değişik olabilir. Kimisi hayattan zevk almasını çok iyi bilir, kimisi de hayatı kendine zehir etmeyi. Hayat dediğimiz çark öyle oyunlar oynar ki bize…
Bir de içinde çıkarcı insancıklar topluğu olunca işte size muhteşem üçlü. Hayatımızdaki insanların birçoğu hep ilişkilerini nedense çıkar üstüne kurmuşlar. Bu çıkarcı insancıklar ancak sizi işleri düştüğünde hatırlar nedense. O da size verdikleri değerden ötürü değildir. Sizin makam ve mevkinize verdikleri değerdir.
Aslında bilirsiniz karşınızdaki insanların size olan sahte gülümsemelerini, samimi olmayan davranışlarını, arkanızdan konuştuklarını, yüz yüze geldiğinde hiç bir şey olmamış gibi sahte davranışlarını. Durumu kendinizce hafifletmeye çalışırsınız. Sizi bu çıkarcı insancıklar bayram, anneler günü, babalar günü gibi özel günlerde hiç hatırlamazlar. Hatırlanmayı bırakın yüz yüze geldiğinizde kendi çaplarında uydurdukları hatta söylerken bile kendilerinin dahi inanmadıkları yalanların içinde yuvarlanıp giderler.
İnsanlar sarhoşken konuştuklarını aslında ayıkken kafasında tasarlamıştır. Sizi şikayet ederken bilmez ki, o kişi konuştuklarını size iletmeyeceğini. “Sır verme dostuna dostun söyler dostuna” diye boşuna söylememiş büyükler. “Herkesin çocuğuna iş buldu, bizim çocuğa iş bulamadı” diye dertlenen insanoğlu. Karşındaki insanın ne mecburiyeti var sorarım sana? Herkesle mukavele mi imzaladı ya da babasından, atasından kalma işyerleri, şirketleri mi var ki, herkese iş versin işe yerleştirsin.
Eş ya da dostlarına “benim falanca yerde doktor, hakim, belediye başkanı, binbaşı amcam, dayım var sen istediğini söyle ben hemen telefon açarım kendisine işini yaptırtırım” deyip karşıya hava basar. Sanki karşındaki insan iş ve işçi bulma kurumu. Hadi dersin sevaptır yardım edeyim ekmek götürsün evine. İşini bulursun, yönlendirirsin hanım kızımız ya da oğlumuz ya da amcam yaşındaki adam; iş yerine gider görüşmesini yapar.
Nezaketten de olsa karşı taraftan bir telefon beklersiniz. Merak edersin nasıl geçti diye. Beklemeye koyulursun hadi dersiniz belki düşünemedi deyip iyi niyetinizi bozmadan siz ararsınız. Telefonu açtığınıza açtığınız dakikadan itibaren pişmanlık başlar sizde. Çünkü karşı taraf sitem dolu sözlerle başlar konuşmasına. İşi beğenmemiştir, bahanesi de masa başında iş istermiş. Söyle bana senin vasfın nedir ki, masa maşında iş istiyorsun tahsilin nedir? Sanki Oxford’u bitirmiş Genel Müdürlük bekliyordu da olmadı diye geçirirsin içinden.
Günümüzde üniversite mezunları iş bulamıyorken neymiş efendim masa başında iş yok muymuş? Vay canım vay. Daha sen iş görüşmesine nasıl gidilir, karşındaki insanla nasıl konuşulur bunu bilmezsin. Bacak bacak üstüne atarsın işe alınmadan hava atmaya başlarsın. Yok öyle üç kuruşa beş kuruşluk hava basmak kendince. İşi düşüp de sizi arama zahmetinde bulunan o insancık müsvetteleri kendince o küçük beyni ile sizi kullandığını sanır.
Sanmasınlar ki hiç kimse bir şeyin farkında değil. Cin olmadan adam çarpmak yalnızca sizin gibilere mahsusudur. Toplumda böyle çok çıkarcı insancıklar var, sözüm onlara. Bilmem anlatabildim mi? Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az misali. Böylesi insancıklar çok var başımızda. Akrabaymış, ne akrabası kardeşim akrep demeli sizlere. Dostmuş ne dostu sizden olsa ancak yalancı kurt postu olur.