Toprağa sımsıkı sarılan çiçeğin küskün sevgiliye doğru olan yolculuğu (1)
Uzattım elimi iki kayanın arasında yeşeren bembeyaz bir papatyaya. Koparıp sevdiğime sunmaktı bütün gayem. Çok sevindirmiş olacaktım onu. Ne güzel de uzandım. Dokundum, çektim hafifçe. Koparamadım uzun bir süre. Direndi sanırım bana. Sımsıkı sarılı olduğunu nerden bilebilirdim ki? Birden onunda bir canı olduğu fikri düştü aklıma.
Ben şu an nasıl ömrümün baharındaysam, aynısı onun için de geçerliydi. Baharındaydı ve iki koskoca kayayı delip yaşama sarılmıştı. Onu tabi ki, söküp almak kolay olmamalıydı. Hem bir an “ben ne yapıyorum” dedim? Seviyorum zira bir güzelliği de dalından koparmaya uğraşıyordum. Buna sevgi denir mi Allah aşkına?
Seven kişi zaten güzelliğe âşık olan değil mi? Bense koparmaya, soldurmaya çalışıyordum onu. Kötülerden ne farkım var artık? Kötü dediğin illa ki insana mı zarar verir? Ama silsile gelip yine insana mı dayanmak zorunda bu güzelliği yok etmek için?
Beni affet Aşkım. Artık sana çiçek getirmeyeceğim. Bu güzelliği yok etmek beni daha fazla sevmene vesile olacaksa, hayır istemiyorum. Yere batsın öyle aşk, sevme beni. Birkaç dakikalığına mutlu olmak uğruna güzelliklerden, gelecekten vazgeçeceksek yere batsın öyle aşk; tabi buna aşk denirse!
Benden gözlerime bakarak yüreğimin gül bahçelerini iste, benden güzel yüreğinle hediye ettiğin güneşli kırların sonsuzluğuna koşmayı arzula ama bir güzelliği dalından koparmamı isteme ne olur.
Affet sevdiğim bir çiçeği büyüttüğümü düşünüyorsan yolun açık olsun. Duyarsız birisin belli ki, duyarsız birini sevmekten kurtuldum belki de. Duyarsızlığın olmadığı yerde çocuklar gülemiyor, kızlarımızın saçları ne yazık ki, kana bulanıyor. Sonra annesinin ve babasının cesedi üzerinde haykıran kızım “Hepinizi Allaha Şikâyet edeceğim” diye haykırıyor, bunun hesabını kim verebilir? Duyarsız insanlarız işte evladının acısını katil devletlerin katil askerlerine taş atarak bastırmaya çalışıyor bir ana. Çaresizliğini gerçekten anlayabiliyor muyuz?
Öldürün beni diyorum öldürün. Bana çiçeğin duyarsızlığıyla sözde yaşayan kadınları, evlat acısıyla yanıp tutuşan anaları ve her şeyini kaybetmiş örgülü saçları kana bulanmış evlatları göstermeyin yeter ki. Affedin yüreğine kurban olduklarım. Eğer siz de böyleyseniz gözüme sakın ama sakın görünmeyin.
Duyarsızlar her tarafa salgın hastalık gibi dağıldı. Ne çiçek bıraktılar ne kelebek. Ne sokakta oynayan çocuk ne de şehir. Kadınla, çocukla ve uzaktaki hasretliklerimle…
-Devam Edecek-
Hüseyin Bora Çelik, Tarih Öğretmeni