Artık çocuk eğitiminde farklı bir fikir okumam diye düşündüğümde, hep başka fikirler çıkıyor karşıma. En doğru denebilecek bir yöntem yok sanırım. Ancak kişiye en uygun yöntemden bahsedilebilir. Bu da ancak o kişi “işte budur” dediğinde olur. Tabi sonrasında uygulanıp uygulanamayacağı da başka bir bilinç gerektiriyor.
Bu kitap bana bir başka açıdan bakmam gerektiğini gösterdi. Uygulayabilir miyim bilemiyorum. Bir kere de yazarak tekrar etmek istedim. Bu yöntemi kullanabilirsem daha huzurlu olacağımızı düşünüyorum. Ancak kendimden emin olamıyorum.
Bu kitap, ebeveynlere çocukların, kendi sorunlarına kendi çözümlerini bulmak için onlara sorumluluk almayı özendirmenin, öğrenilmesi kolay metotlarını sunar ve evde ebeveynlerin bu yöntemleri nasıl kullanacaklarını anlatır diye tariflenen bu kitabın, evdeki çatışmaları engelleyerek, ebeveyn ve çocukların birbirlerine muhalif gruplar yerine daha yakın olmalarını sağlayan bir yöntem olduğu söylenmiş.
İki insanın birden bire ebeveyne dönüşmesinin, gerçek duyguları olan gerçek insanlar olduklarını, kişisel sınırları olduğunu ve de hatalar yapabileceklerini unutmalarına sebep olduğunu söyleyen kitap, bu kişilerin sürekli tutarlı olmak, sürekli çocuklarını sevmek, koşulsuz kabullenici ve toleranslı olmak, her şeyi çocukları için feda etmek, her zaman adil olmak gibi ağır sorumluluklar yüklediğini, ancak, bir kişinin önce insan olduğunu unutmasının ebeveynliğe adım atarkenki ilk ciddi hata olduğu ifade ediliyor. Üstelik diğer kitaplardan farklı olarak, eşlerin çocuklarıyla olan ilişkilerinde, ortak bir cephe oluşturmak zorunda olmadıklarını söylüyor.
Onay kavramı açıklanırken davranış ve yargının farkı şöyle ifade edilmiş:
Çocuğun kıyafetlerini yere bırakması bir davranıştır. Onu “pasaklı” olarak nitelendirmek bu davranışın yargısıdır.
Ebeveynlerin yanlış kabullenme davranışı sergilemelerinin sıkıntılarından bahsedilen kitapta, aslında kabul etmediği ama kabul ediyormuş gibi göründüğü davranışların çocuklardan kaçmayacağı, bu durumun ebeveynlerince sevilmediği izlenimi doğuracağı anlatılmış. Örneğin çocuğun geç yatmasını kabul etmiş gibi davranan ancak çeşitli nedenlerle bundan memnun olmayan kendine vakit ayırmak, çocuğun uykusuz kalmaması gibi nedenlerle bir annenin çocuğunun, bunu hissedeceği ve aldığı karışık mesajlarla psikolojisinin ciddi şekilde etkileneceği belirtilmiş. Yazar, çocuklar için en zor ebeveyn tipinin tatlı dilli, “töleranslı, iddiasız, kabul ediyormuş gibi görünen ama aslında kabul etmediği mesajını veren ebeveynler” olduğunu söylemiş.
Yazar Etkili Anne Baba Eğitimini E.A.E olarak kısaltmış. E.A.E.deki esas kavramın sorunu sahiplenme prensibi olduğunu belirtmiş ve şöyle söylemiş:
Bırakın çocuğunuz problemini sahiplensin ve kendi çözümünü kendi bulsun. Çocukların kendi çözümlerini bulmak konusunda inanılmaz bir performansa sahip olduğunu söyleyen yazar, uzun vadede çocuğa yapılacak en büyük yardımın, yardım edilmemesi olduğunu söylüyor.
Bu sistemde, kendi çözümünü bulması için çözümü çocuğa bırakan yardım biçimine “Dinleme Becerileri”, ebeveynin kendi hakkını korumak amaçlı problemi üstlendiği durumlara ise “Yüzleşme Becerileri” olarak adlandırılmış.
Çocuk iletişiminde kabul dilinin önemi üzerinde durulan kitapta, bir insanın olduğu gibi kabullenildiğini hissettiğinde o kişinin bulunduğu noktadan ilerleyeceği, nasıl değişip gelişeceğini düşünmeye başlayacağı anlatılıyor:
Kabul, içindeki küçücük bir tohumun olabileceği en güzel çiçek olmasını sağlayan verimli bir toprak gibidir. Toprak yalnızca tohumun çiçek olmasına imkan tanır. Sadece tohumun büyüme kapasitesini salıverir ama kapasite tamamen tohumun içindedir. Bir tohum gibi, çocuk da gelişme kapasitesini kendi oluşumunda taşır. Kabul toprak gibidir, sadece çocuğun kendini gerçekleştirmesine imkan tanır.
Çoğu insanın çocuğu kabullendiğinde onun olduğu gibi kalacağına inandığını, bu yüzden kabullenmeme dilini kullandığını, bu durumun ise çocuğu aileye kapattığını, hislerini ve problemlerini kendine saklayacağını söyleyen yazar, birini olduğu gibi kabul etmenin gerçek anlamda sevmek olduğunu ifade ediyor. Kabullenmenin çocuğa gösterilmesi gerektiğinden de bahseden yazar, bunun çeşitli yollarından söz etmiş. Çocuk bir şeyle uğraşırken ona müdahale etmemek bunlardan biri. Çocuğu edilgen dinleme de bir başkası. Yani hiç bir şey söylemeyerek sadece dinlemede kalmak, sadece dinlediğini belirten kelimeler kullanmak. Ya, anlıyorum, hımm gibi.
Bir diğer yöntem de bunu sözlü olarak ifade etmek. Ancak bu konuda öncelikle 12 iletişim engelinden yani ebeveynlerin kullandığı 12 yanlış sözel bildirimden bahsedilmiş. Ebeveynlerin bir şey söylediğinde, aslında çocuk hakkında bir şeyler söylediğini belirtmiş. Konuşmanın yapıcı ya da yıkıcı olabileceği ve 12 iletişim engeli kullanıldığında bunun yıkıcı olacağı söylenmiş.
İletişim engelleri şöyle sıralanmış:
1. Emir vermek, yönlendirmek, idare etmek
Çocuğa duygularının ya da gereksinimlerinin önemli olmadığını anlatır.
2. Uyarmak, gözdağı vermek, tehdit etmek
Çocuğu korkak ve uysal yapabilir.
3. Tembih etmek, ahlak dersi vermek
Çocuğa, otoritenin, görevin ve zorunluluğun gücünü yükler.
4. Öğüt vermek, çözüm ya da öneri getirmek
Çocuğa ebeveyninin kendi çözümlerini bulma becerisine güveni olmadığının kanıtı gibi gelir.
5. Nutuk çekmek, öğretmek, mantıksal kanıtlar öne sürmek
Birine bir şey öğretmeye çalışmak ona onu küçük gördüğümüz, yetersiz bulduğumuz duygusunu verir.
6. Yargılamak, eleştirmek, münakaşa etmek, suçlamak
Çocuklara belki de ötekilerden daha çok kendilerini yetersiz, küçülmüş, aptal, değersiz ve kötü hissettirir. Sık sık yapılan değerlendirme ve eleştiri çocuklarda sevilmedikleri duygusunu uyandırır.
7. Övmek, aynı fikirde olmak