Uzun bir aradan sonra bütün dostlarımı saygı ve sevgiyle selamlıyorum, yeni yıl ve yeni dönemin getirdiği heyecanla 2017’nin kavgasını, dövüşünü, kaygılarını, keşkelerini bir o kadar da saygı, sevgi ve coşkularını geride bıraktığımız bu güzel haftalarda 2018’e cümlelerime umarımla başlıyorum sevgili dostlarım.
Umarım her şey ama her şey umduğunuzun ötesinde güzelliklerle dolup taşar ve öyle de devam eder. Geçmiş yılın da son haftalarını kapsayan süreçte eğitimcilik serüvenimde lise talebelerimizin robot yarışması, Tübitak proje hazırlama süreci, öğrencilerimizin teknoloji adına en az bilim insanları kadar koşturduklarına da, akademik sürecin ilk dönem sınavlarına hazırlanma serüveni gibi ülkemizin istikbali adına birçok özel ve önemli durumlara şahit olduğumu belirtmeden geçemiyorum dostlarım. Umarım her şey ülkemizin istikbali adına güzel neticelenir. Son olarak kıymetli kardeşim ve eşinin evlatları ve ailemizin de kıymetlisi Arya’mızın da dünyaya gelişi en büyük umudumuz oldu. Tekrardan Hoş geldin Arya.
Ben geçen yılımda yukarıda ifade ettiklerimi yaşarken ve umut ederken peki siz neler yaptınız dostlarım? Kendiniz için, dostlarınız, aileniz, ülkeniz, milletiniz için. Umarım her şey ama her şey yolunda gitmiştir. Bazı dostlarımın cevaplarını duyar gibiyim iyiye ve kötüye dair ama bu yıl hepimizin yılı olsun diyorum ve ortak bir cevaba yürüyelim diyorum. Bu sebeple kendime, sizlere ve milletimize dair bir istirhamda bulunmak istiyorum.
Biliyorsunuz ki, yıllarca ya milliyet, ülkü kavramını veya inanç faktörünü kendi çıkarları adına kullanan asalaklarla mücadele ettik ve zararlarını milletçe gördük. Görmeye de devam ediyoruz. Sizden istirhamım bunun artık doğru anlatılması adına gelin tek yumruk olalım ve bilgilerimizi, belgelerimizi tek bir mecrada toplamaya gayret edelim. Nasıl olacak diyenlerinizi duyar gibiyim? Tabi bunu saçma bulanları da duymuyorum değil! Ama inanın öyle güzel bir projem var ki…
Bundan yaklaşık 1000 yıl ötesinde başarıya ulaşılmış ve Avrupa’yı hayran bırakmış bir programdan bahsediyorum. Mutezileciler (pozitivist bakış açısı) büyük üstat Vasıl Bin Ata önderliğinde, Harezm’i, Ömer Hayyam, İbn Sina, İbn Rüşt, El Cezeri gibi nicelerini bilim dünyasına kazandırmış ve bilimle inancı karşı karşıya değil yan yana getiren bir akımdır mutezile. Peki ne oldu da bu aynı cephede mücadele eden vazgeçilmezler karşı karşıya geldi. Bu hafta sezona bu akımın hikayesiyle başlayalım sevgili dostlarım.
Abbasi halifesi Memnu’nun 810’lu yıllarda Bağdat’a kurdurduğu Beytül Hikme (Bilgi Evi) medresesinde, özellikle Antik çağ Yunan, Hint ve İran uygarlıklarının değerli bilim ve düşünce adamlarının eserleri Arapçaya çevrilerek İslam dünyasında bilimsel, felsefi gelişme başlatıldı. Bu öyle bir gelişmeydi ki, Abbasi devleti bir cazibe merkezi haline gelmişti. Franklardan, Bizans’a, Çin’den Hintlilere, Farslılardan Türklere kadar her milletin bilim ve düşünce adamları Bağdat’ta buluşur, devlet tarafından finansman edilen bu medresede dünya bilimini geliştirirlerdi. Halife Memnu’nun en büyük hayali dünyadaki tüm bilimsel çalışmaları ve yazılı kitapları bu okulda toplamaktı. Hatta savaşları kazandığında yenilen ülkelerden altın, gümüş, tarımsal ürün gibi vergilerden çok ülkelerinde bulunan bilimsel, yazılı çalışmaları vermelerini isterdi.
O günlerde muhafazakar camianın pek sevmediği Mutezile düşünce akımı ön plana çıkmıştı. Mutezile, insanın inanması için bilgiye ihtiyacı olduğunu, inancın bilime dayanırsa kuvvetli olacağını bilen ve Allah’ın insanlara kendi ilminden bahşettiği bilgiye ulaşmayı amaçlayan bir düşünce grubuydu. Mutezile bu düşüncesi ile Allah’ın varlığını matematik, fizik, simya (kimyanın öncül bilimi) ile ispatlamaya çalışırdı. Irk, din, mezhep ayırmadan bilgi ve bilim kimdeyse onunla dostluk kurar ve insanlığın aydınlanması için uğraş verirdi.
Halife Memnun’da bu düşünce akımını benimseyip halkına da kabul ettirmek istemiştir. Bu sayede İslam dünyasında “Özgür Düşünce” akımı doğmuş o güne kadar görülmedik büyük bir bilimsel, sanatsal ilerleme kaydedilmiştir. Hatta o dönemdeki kadar hiçbir dönemde İslam’ın yayılışı hızlı olmamıştır!
Düşünün ki, Cebir biliminin atası Harezmi, Aristo’dan sonra ikinci hoca kabul edilen Avrupalıların Alfarabius dedikleri Farabi, Tıbbın atası sayılan eseri Kanun Fit Tıp’ı yüzlerce yıl tüm dünyada ana kaynak olarak kullanılan Avrupalıların Avicenna dedikleri İbn-i Sina, İslam dünyasının ilk filozofu sayılan Kındi, bu dönemde yetişmiş bilim adamlarıdır.
Bu okul kendisinden sonraki, Büyük Selçuklu Sultanlığı tarafından kurulan dünyanın ilk üniversitesi sayılan ve eğitimin her anlamda özerk olduğu Nizamiye Medreseleri’nin de temelini oluşturur. Bu okullardan da İbn-i Rüşt gibi Aristo’nun tüm eserlerini çevirerek Avrupa’ya öğreten filozoflar, ilk robotu yapan ve sibernetik dediğimiz son derece ilginç bir o kadar da müthiş bilimin kurucusu olan El Cezeri, Optik biliminin kurucusu Heysem, sistem mühendisliğinin kurucusu Ahmet Bin Musa yetişmiştir.
Görüldüğü gibi 9-12 yüzyıllar arası Avrupa’da karanlık bir Orta Çağ yaşanırken İslam Dünyası “Özgür ve Analitik” düşünce sayesinde bilimde teknik ve teknolojide son derece ileriydi. Bu bilimsel gelişme nedense Osmanlı döneminden başlayarak hızla geriledi. İslam dünyası bilimsel ve teknolojik güç olma unsurunu Osmanlı askeri alana kaydırdı. Ama İslam dünyasının Osmanlı öncesi büyük gelişmelerini takip eden Avrupalılar ise birkaç yüzyıl Osmanlının askeri anlamda gerisinde de kalsa,16.yy sonrası, bu bilimsel çalışmalar sayesinde hızla geride bıraktılar.
Bizim muhafazakarlar çevrelere göre Osmanlı dinden uzaklaştığı için gerilemiş Avrupalıların sömürgesi durumuna düşmüştür. Bu düşüncenin hiçbir bilimsel ve mantıksal dayanağı yoktur. Osmanlıyı gerileten ve çökerten sebep, dinden uzaklaşma değil, bilimden, felsefeden uzaklaşmasıdır. Azıcık 17 yy sonrası Osmanlı ve Avrupa tarihi okursanız bu söylediklerimin yerden göğe doğru olduğunu anlarsınız.
Neyse ki, Cumhuriyet döneminde 600 yıllık büyük hatadan dönüldü yeniden müspet bilimlerin ve felsefenin yolu Tevhid-i Tedrisat ve Maarif Teşkilatı kanunu ile açıldı. Derken sağ partilerin baskısı, darbecilerin kafası ile allak bullak edilen eğitim teşkilatı ve özerkliklerini kaybeden üniversiteler ile yeniden geriledik. Umarım bu gerileme son bulur ve milletimizce muassır medeniyet seviyesine ulaşma şansı yakalarız dostlarım.
Hüseyin Bora Çelik, Tarih Öğretmeni