Neden mi? Hiç bir engelim yokken, engelli kardeşlerimin sıkıntıları ve de dertleriyle ihtiyaçlarıyla ilgili yeteri kadar ilgilenemediğim için. Çünkü bu olayın doğuştan olabileceği gibi, sonradan bir trafik kazasına veya beyinde olabilecek bir depresyon neticesinde bu duruma her insan yakalanma riski taşımaktadır.
Bu benim son yedi yılda yaşam öyküm. Bodrum’da Apart 9 adını verdiğiz Turizm Bakanlığı’ndan almış olduğum butik otel belgesi olan işletmedeyiz. Yaz sezon hazırlığı için tadilat işlerinin yapılması için gelen firmanın çalışan eleman ve ustalarının başında işleri biran evvel bitirmelerini bekliyordum. Sohbet ederek onlarla çalışıyordum.
Bir anda başım döndü, yere yıkılacak gibi oldum. Çalışan arkadaşlar “abi bir şey mi oldu?” diyerek bana sordular. Ben de “yok bir şey çocuklar” diyerek lobideki her zaman oturduğum koltuğa oturup biraz dinlendikten sonra kendimi toparladım. Ve hiç bir şey olmamış gibi devam ettim. O günden sonra temmuz ayında Alman Hastanesi’ne bir arkadaşın sorunuyla ilgili olarak gidene kadar gayet iyiydim.
Alman Hastanesi’ne geldiğimiz zaman arkadaşım önden gidip kendisi ile ilgili birime gitmesini, “ben arabayı yanaştırıp geliyorum” dedim. Arabadan inip hastanenin kapısına doğru yürürken bir anda başım döndü ve yere düştüm. Güvenlik görevlisi gelerek bana yardımcı oldu. Tabi hemen acile götürdüler, EKG çektiler, bir şey çıkmayınca “bir de şunu yapalım, bunu yapalım” diyerek beni yönlendirmeye çalışırlarken ben “bırakın bu işleri, gerek yok” diyerek çıktım ve arkadaşımın yanına giderek işi bittikten sonra döndük.
Bir iki gün sonra ayağımda bir anormallik hissettim. Sağ ayağımı silmek isterken beyin komut vermiyordu. Ben bunları arkadaşıma söyleyip onu heyecanlandırmak istemediğim için kendisine söylemedim tabi. Bu arada Kızılay Şube Başkanı olduğum için toplantı yaptığımız bir gün yazı yazarken, bazen harfler giderek küçülüyordu. Bir müddet sonra yine Kızılay’da toplantıdayken yazı yazamadığımı farkettim ve arkadaştan rica ettim. Toplantı tutanaklarını kayda geçmesini rica ettim.
Aradan iki ay geçmişti ki, bu sefer konuşma melekelerim zayıflamaya başladı. Arkadaşım doktora gitmemiz konusunda bana baskı yaparak İzmir’de yaşamakta olan arkadaşımı arayıp kendisine durumu anlatınca nöroloji servisinden randevu aldı. Biz de İzmir’e gittik. Nöroloji sevisindeki doktor arkadaş beni muayene ettikten sonra “perkinson başlangıcı” dedi. Ne yapmam gerektiğini söyleyerek “bunun tedavisi yok ancak hastalığın seyrini yavaşlatıcı ve rahatlatıcı ilaçlarla hastayı rahatlatıyoruz” dedi.
O gün başımdan aşağı kaynar sular döküldü ama hiç kimseye bir şey belli etmeyerek hastaneden ayrılıp Bodrum’a geldik. Hastalığın seyri de gittikçe artıyordu. Bir yaz günü arkadaşımın İstanbul’da tanıdığı bir aileyle denize gittiğimiz otelin plajında karşılaştık. Ben ki, çok iyi yüzen biri olarak yüzme melekemi kaybetmiştim. Denizde sadece yürüyerek ayaklarımı güçlendiriyordum.
Ailenin beyi de perkinson hastalığına yakalanmış. İstanbul’da Kartal Araştırma Hastanesi’ndeki doktorların çok faydası olduğunu söylediler. Tabi bunu duyan arkadaşım sağolsun “İstanbul’a gidiyoruz” diye tutturdu. İstanbul’daki bir arkadaşımı arayarak randevu alıp gittik. Bayan doktor ilaçlarıma bakarak ve muayene sonucunda ilaçların tümünü değiştirerek “6 ay sonra tekrar gelin” diyerek bizi gönderdi.
Tabi ilaçlar ilk başlarda etkili oluyor, daha sonra ise etkisi hafifliyordu. Sonuçta stres sıkıntı ile yürüme, konuşma ve de yazı yazma melekelerimi hemen hemen kaybettim. Bugün için % 84 engelli olarak yalnız başıma hayatımı idame etmeye çalışıyorum.
Hayat devam ediyor, gidenin arkasından üzüldüm tabi ama ona da hak veriyorum. Hayatının son demlerini benim gibi düzelmesi mümkün olmayan, yarın ne olacağını bilmeden benimle beraber yaşamasını isteyerek sonu olmayan bir yaşantıya sürükleyemezdim.
Daha iyiye, daha güzele, her zaman sağlıkla kalın. Mahmut Taylan Tüfek.