Geçtiğimiz yıllarda tanıştığım denize tutkun bir insan ve yaşamında deniz önemli yer almış bir sevdalı. Öyküsünü anlatırken tutkusu, heyecanı gözlerinden okunuyordu.
Bodrum’un Yalıçiftlik beldesinde 1956 yılında dünyaya gelen ve ilkokulu bitirdikten sonra 50 yıl denizlerde dalgıçlık, balıkçılık, günlük turlar yapmış. Mavinin her tonunu, derinliğini bilen bir deniz adamı, Hasan Hüseyin Alparslan. Mesleğe babasının yaptığı tekne ile yaz aylarında, iki yıl balıkçılık yaparak başlıyor.
Yaz aylarında küçük balıkçı teknelerine balık avlama yasağı olmuyormuş. Olta balıkçılığı, ağ, sezon balıkçısı diye adlandırılıyormuş. Nedeni ise barınaklarının olmamasıymış. Gündoğdu rüzgarı (Lodos) nedeniyle, ağustos ayının 10’u, 15’inde başladığı için ve barınakta olmadığından, tekneleri karaya çekmek zorunda kalıyorlarmış. Balıkçılık, en geç ekim sonunda bitiyormuş. Yeni av sezonu 25 mayıs veya haziran başı gibi başlıyormuş.
Hasan Hüseyin bir süre sonra başka teknelerde çalışmaya başlıyor ve süngercilik yapmaya karar veriyor. Ruhsat almak için, Muğla Devlet Hastanesi’nden sağlık yoklaması ve İstanbul Çubuklu Dalgıç Okulu’nda basınç odasında testten geçiyor. O yıllarda kaç metreye kadar (Fit) dalınabileceği tespit (50 mt kadar) ettirip ehliyet alınabiliyormuş. Aldığı bu belge ile Akdeniz’den Marmara denizine kadar balık adamlık yapmaya başlamış.
Süngerciliği 8 10 yıl yaptıktan sonra, gezi teknelerinde usta gemici olarak çalışmaya başlıyor. Daha sonraları Yunan adalarına turist götürüyor. Bir süre sonra, balıkçılığa geri dönüyor. Ve en büyük yardımcısının eşi Fatma Hanım olduğunu sözlerine ekledi. Teknesinin adı Sevilen 2 2,5 mt en, 7,5 mt boyundaymış. Ve bunca yıl çalışmalarında onu etkileyen bir olayı anlattı.
Karamanya Körfezinde (Kekova, Üç Ağızlar) bir gece yolculuğunda, sert bir rüzgar ve akıntıya kapılmışlar. En büyük tehlikeyi yaşamışlar. Adeta ölümle burun buruna gelmişler. Kış aylarında neler yapıyorsunuz diye sorduğumda, “bağ, bahçe işleri ile uğraşıp, zamanını değerlendiriyorum, gari” dedi.
Hasan Hüseyin ile konuşup onun anlattığı ilginç bilgileri paylaşırken, kendimi Ege’nin mavi, huzur veren sularında bir yolculuğa çıkmış gibi hissettim. İçimden bir gün bana anlattıklarını yaşarım diye düşledim. Ve tabii aklıma gelen her soruyu sormaya başladım. O da beni kırmadı ve hepsini yanıtladı.
Sünger Avı, dipte, 1 saat kalınarak (25 30 mt sularda) 50 metre sularda 20 30 dk yapılır. Çıkış sırasında aksana yaparak çıkıla bilinirmiş. Örneğin, 12 mt (5dk) 9 mt (3 dk) gibi yüze çıkılırmış. Süngerleri toplarken, Agoş adı verilen filelere konulurmuş. Dalgıcın tekne ile bağlantısı, elindeki hortum vasıtası ile olurmuş. Duruma göre yardım istermiş. Sünger simsiyah bir deniz canlısı, güvertede güneşte kurutulurmuş. Daha sonra kenevir çuvallarda saklanırmış.
Balık Adam, arkasında Legeratör, ağızda biri alıcı, biri dış verici çift hortum. Palet ile yüzülüyor ve dipte yüzerek avlanıyor. Vurgun yemeye skiden, makine yemek denirmiş. Forma Dalgıç, tekne ile bağlantılı, oksijen olayı, başa takılan kazanın (başı koruyan) içinde sağlanıyor ve zeminde yürüyor. Üzerlerine giydikleri oldukça ağır bir giysi ile.
Süngerlerin en fazla bulunduğu yerler, erişte, sazlık gibi denizin dibinde ve kayalardadır. Ayrıca Tragana taşlarda da bulunuyor. Deli Sünger, elinizle tuttuğunuz zaman öylece kalır ve gözleri çok sıktır. Uslu Sünger ise gözleri büyük ve elinizde tuttuğunuz zaman, bırakınca eski durumuna gelir. Ayırmak için üzerindeki zara, tırnakla dokundunuz mu dıştaki zarlar usulca çizilir. Deli süngerler çizilmez.
Yazdığım bu bilgiler, yıllar öncesine dayanıyor. Şimdilerde birçok şey değiştiği gibi, kurallar, işlemler yeni koşullara göre uygulanmaya çoktan başlanmış. Ve ne yazık ki, denizlerimizde sünger azaldığı için bu işe gönül verenler de azalmış.
Hasan Hüseyin Alparslan’a bana verdiği bilgiler için teşekkür ediyorum. Mavi dünyada gönlünce, ömrünce uzun yıllar dilerim. Ömrünü denize adamış, kaydettiğimiz ve yaşayan tüm deniz insanlarına, emekçilerine saygı ve sevgilerimle.
Her gününüz dünden daha iyi olsun, Zeren Dağdeviren.