Çocuk dünyaya geldiği andan itibaren elleyerek, dokunarak, düşüp, kalkarak dünyayı tanır. Ona engel olmak, onun dünyasına sınır koymak, çevreyi tanımasını engeller, gelişimini duraksatır. Çocuk soru sorar, çünkü öğrenmeye çalışır, ilişki kurar, insanları ve kendini tanımaya çalışır, oyun oynar, yaşamı tanımaya çalışır. Bundan dolayı çocuğun toplumsal bir birey olmasında birçok etkenin katkısı olduğu gibi, en büyük pay sahiplerinden biri de oyundur aslında.
Oyun, zorlamasız kendiliğinden gelişen etkinliklerdir. Çocuk için iletişim, keşif, öğrenme, uğraş ve keyif alma aracıdır. Çocuğun en doğal öğrenme ortamıdır, cinsel ayrılıkların öğrenilmesi, rol modellerinin oluşması, benlik duygusunun gelişimi, etkin dil becerilerinin oluşmasına olanak sağlar. Bundan dolayı oyun aynı zamanda psikolojik sorunları olan, uyum ve davranış bozukluğu gösteren çocukların kendi doğal ortamlarında özgürce tanınmalarına olanak sağlar.
Çocuk oyun oynarken taklit eder, yemek yapar, kızar, bağırır, aşık olur, polis, öğretmen olur, yani kısaca hayata dair her şey oyunun içindedir. Seçer, özgürdür, kısıtlama yoktur, yıkar tekrar oluşturur, kuralsızdır, kendini dener, sınırlarını belirler yani dünyasını kendi oluşturur. Çocuk bu şekilde aslında gerçekte olmasını beklediği şeyleri yapılandırır. Duygusal boşalım sağlar. Birçok açıdan yapıcı, bilgilendirici bir o kadar da teşvik edici ve güven kazandırma aracıdır. Kısaca oyun, çocuğun ruhsal, fiziki, sosyal açıdan gelişimini destekleyen, doğal yollu öğrenme ve gelişim aracıdır. Çocuk için en önemli uğraştır.
Örneğin ailesi tarafından sürekli “Sen yapamazsın” mesajını alan bir çocuk bir süre sonra bu mesajı içselleştirir ve karşılaştığı durumlar karşısında “Ben yapamam”, “Başaramam” otomatik düşüncesi oluşur. Bu mesaj çocuğun kendini yetersiz ve değersiz algılamasına sebep olur. Bu algı sonrasında çocuk, bir sonraki davranışını olumsuz şekillendirmeye başlar. Yani yetersizlik hissinden dolayı girişimcilik davranışı ketlenir. Bu noktadan sonra çocuk bununla baş etmek için, kendini korumaya alır, başa çıkma davranışları geliştirmeye başlar.
Böyle bir vakayla çalışırken oyun terapisini nasıl kullanırız diye bakacak olursak; çocuk oyun odasında terapistin kendini koşulsuz kabul ettiğini görüp, duygu ve davranışlarını istediği gibi göstermesine karşılık engelleme olmadan orda var olduğunu algılaması, terapistle karşılıklı güven ilişkisini de yapılandırmasıyla beraber, terapi süreci sağlıklı şekilde ilerlemeye başlar. Bu noktadan sonra da, dış dünyadan farklı olarak bu oda da kendini istediği gibi deneyimleyen çocuk, gerçek hayatta başa çıkmakta zorlandığı, kendini yetersiz ve değersiz hissettiği becerilerinde kendini deneyimlemeye başlar.
Bu odada başlayan özgüven ve olumlu deneyimlemeler bir süre sonra çocuğun bu yaşantılarını gerçek hayatta da uygulaması için zemin teşkil eder. Yani aşamalı olarak güvenli ortamdan daha geniş ve gerçekçi olan hayata geçiş başlar. Tabi bu esnada bu aşamalara destek olması amacıyla aile bilgilendirme görüşmeleri ve işbirliği çalışmaları da oyun terapisiyle beraber sistemli şekilde ilerlemektedir.